Rogue One: İsyanın Karanlık Hikayesi
Yönetmeni çokça övdük ama nedir onun marifeti derseniz, ilk olarak filmin ne yönde ilerleyeceğini ve sarf ettiği efor itibariyle filmin ne olacağını karar veren adam kendisi. Ülkemizde daha çok, kayıt demekten öteye gidemeyen bu adamlar, Hollywood’larda gerçekten her işin altına giriyorlar. Bugün Transformers’ları ve dolayısıyla Michael Bay’leri eleştiriyorsak bile (üstte olduğu gibi) bu adamların çabaladığını inkar etmiyoruz. İşte bu emek güçlü bir vizyonla birleşmeyince ortada kalıyor. Gareth, gerçekten bu hikayeye sevgisini katmış, filme ne seviyede katkı yaptığını, izleyenlerin aklından çıkmayan Darth Vader finaliyle çok daha iyi anlamışsınızdır sanıyorum. Daha önce Godzilla’da da kırmızı ışığın gücünü arkasına alan yönetmen bu sefer karanlıkta parlayan kırmızının dehşetiyle izleyicinin yüzüne filmi bir meteor gibi çarpıyor.
Filmde bazı tempo sorunları da var. Özellikle gayet sıkıcı giren filmin (o yazıları görememiş olmanın travmasını hala atlatamadım) açılması gereken gelişme kısmında ısrarla konuya girememesi izleyiciyi bir hayli sıkıyor. Doğrusu bütün bunları ilk yarı da izlediğimizde bayağı hayal kırıklığına uğramıştım ama karakterlerin çekiciliğine tutunarak ikinci yarıya umutla başladım. Zamanla yükselen temponun, Rogue One’ın Scarif’e inişinden sonra yakaladığı ritim itibariyle film insanın aklında ciddi izler bırakıyor.
Filmin senaristleri Tony Gilroy ve Chris Weitz, büyük bütçeli yapımların gediklisi isimler. Weitz; Sindrella, Antz gibi daha kalbur üstü filmlerle tanınsa da, Gilroy rüştünü Bourne filmlerinin yazarı olarak kanıtlamış bir isim. Bu ikili ortaya enteresan bir kimya çıkartıyor. Doğrusu filmin aksayan yanlarından birisi hikaye ve bu aksamanın sebebi de ilerleyişteki dengesizlik. Tahminen senaryoyu kendi aralarında paylaşan ikiliden Weitz, girişi yazarken, sonucu Gilroy’a bırakmış ki, film “third act” dediğimiz final sekanslarıyla bizi kalbimizden vuruyor.
Özellikle hikayeye girmede sorunlar yaşanması ve karakterleri anlatacağım derken odağın dağıtılması büyük sorunlar. Elbette bir de tamamiyle bıktığımız klişe anların senaryoya yedirilmesi var. Aslında öldü sandığımız adamın, son anda kötü adamı vurmasından tutun, inançlı adamın başarıya ulaştıktan sonra ölmesine kadar yüzünüze klişe fışkırtıyor film. Elbette bütün bunların bilerek yapılıyor olmasından bile şüpheleniyorum. Çünkü son yirmi dakikasında twistleri üst üste patlatarak bize büyük bir katliam izletiyor film.
İsyan dediğiniz şeyin çocuk oyuncağı hatta bir peri masala olmadığı gerçeği daha ilk sahneden yüzümüze vuruluyor. Jyn Erso’nun annesinin ölümü ve bu olayları takiben Jyn’in öksüz kalışı içinizi bir burkuyor. İlerleyen sahnelerde Asi İttifakı içerisinde bölünmeler olduğu, üstelik asilerin de bugüne kadar hiç gösterilmeyen karanlık tarafını görme imkanımız oluyor. Forest Whitaker’ın başarıyla canlandırdığı ve daha önce “Clone Wars” animasyon dizisinde gördüğümüz Saw Gerrera’nın öncülük ettiği radikal asi grubu ise gerek giyimleri, gerek yerleşim alanları, gerekse kullandıkları savaş taktikleri itibari ile hepimize orta doğu kökenli terör örgütlerini hatırlatmıştır eminim.
Bu benzerliğin bilerek yapıldığı çok bariz. Bu şekilde yönetmen hem iyilerin de karanlık tarafları olabileceğini, hem de isyan denen şeyin doğasında şiddet olduğu gerçeğini de yüzümüze vuruyor. Aynı zamanda günümüz terör örgütlerinin de temel de bir ülkü uğruna bir araya geldiğini ve onların yanlısı olduğumuzda nasıl göründüklerine dair de izleyici de bir izlenim bırakmaya çalışıyor. Onların varlığını olumluyor mu veya yeriyor mu orası biraz izleyiciye kalmış durumda.
Öteki tarafta isyan etmek için bir araya gelen kişilerin kaybedecek bir şeyleri olmayan kimseler olduğunu ve isyanın gözü kara olabilmeyi gerektirdiğini anlatan film, bu işin sonucunda ölümlerin olacağını ilk saniyesinden itibaren veriyor. Karşı tarafın yıkıcı gücü hali hazırda bilindiği için kimin iyi, kimin masum, kimin hain olduğunu anlamak bizim için de bir hayli zorlaşıyor. Bütün bu duyguları size aynı anda yaşatan başka Star Wars filmi biliyorsanız söyleyin ona göre değerlendirelim demek istiyorum.