Rogue One: Star Wars Evreni Yeniden Genişliyor
War… War Never Changes
Daha önce epik bir saga olarak izlemeye alışık olduğumuz, hemen her tuhaflığın “force” diye açıklandığı Star Wars filmlerinde görmeye hiç mi hiç alışık olmadığımız bir gerçekçilik, filmin her yerini sarmış durumda. Bu anlamda gerçek bir savaş filmi ve her iyi savaş filmi gibi politik arka planı da hem isyancılar, hem de imparatorluk cephesinden, fazla dozunu kaçırmadan detaylandırılmış. Gerek kara, gerekse uzay savaşları, inandırıcılık merkezli olarak, özenle hazırlanmış.
Okumuş olanlarınız, daha önceki bir yazımda Star Wars serisinin ilk 6 filminde daima varlığını hissettiren politik altyapının 7. filmde yok olduğunu ve muhtemelen bir daha hiç geri gelmeyeceğini yazdığımı hatırlayacaktır. Ancak Rogue One bu anlamda beni ters köşe yaptı ve sevindirdi. Özellikle imparatorluk subayları arasındaki çekişme, filmde önemli bir rol oynuyor.
Epiğe Depik
Bu realistik duruş elbette filmi bir space opera epikliğinden de gözle görülür şekilde uzaklaştırılıyor. Zaten isyancılar arasında güç kullanıcısı olan tek karakter Chirrut da mütevazi yeteneklere sahip. Her an, her dakika, abartılı bir klişe beklentisiyle diken üzerindeydim ama ne fazla bir güç gösterisi, ne heavy metal klibi pozları, ne de destansı bir şehadet gözümüze sokuldu; droid K hariç – ki filmin ana espri kaynağı, Alan Tudyk’in hayat verdiği droidin bu şekilde son bulması programının bir etkisiydi sanırım. Sesinden dolayı pek çoğuna C3PO’yu hatırlatan K’in, bizce asıl esin kaynağının, Knights of the Old Republic’ten HK-47 olması daha muhtemel. Bunu hatırlattığı için yazarlarımızdan Serkan Özay‘a da teşekkürlerimi iletiyorum (ki kendisi Mon Calamari’lerin uzay savaşlarındaki taktik dehasının su altı bir ırk olmaları dolayısıyla 3 boyutlu düşünme yeteneklerinin gelişkin olmasına bağlayarak beni benden almıştır).
Filmde, bir grup isyancı karakter, plansız – programsız bir dizi göreve çıkıyor. Tüm görevleri zor ama son görevleri neredeyse imkansız. Ancak neredeyse hiç bir noktada nedensiz yere hayatından vazgeçen karakterler görmüyoruz. Korkan, saklanan, son ana kadar galaksiye barış getirip evlerine dönmeyi hayal eden, gerçek karakterler var.
I Don’t Rebel
Başrollerimiz Jyn ve Cassian’ın arka planları filmde kısaca yer alıyor. Diğerleri ise ise, özellikle tempolu geçen ilk yarıda böyle bir şans bulamasalar da, her biri karakter özelliklerini net bir şekilde yansıtma şansı buluyor. Dediğim gibi, karakter ve olay örgüsünün inşası sırasında filmde yüksek bir tempo söz konusu. İçi boş bir aksiyon olmadığı için şikayetçi değilim ama yapımcılar bu tip prodüksiyonlarda tempoyu düşürmemeye özen gösteriyorlar, çünkü özellikle Amerikan seyircisinin filmden koptuktan sonra geri dönememe sorunu yaşadığını keşfettiler. Dolayısıyla film, aktarmaya çalıştığı her şeyi yüksek bir gerilim çerçevesinde aktarıyor. Özellikle ikinci yarıda çoğu karakteri aksiyon esnasındaki diyaloglarıyla tanıyoruz ki bunlar, 70’lerin savaş filmlerinden alışık olduğumuz detaylar. Belki bundan gayrı karakter arka planlarını filmin uzatılmış versiyonunda görebiliriz. Dikkatinizi çektiyse ilk teaser‘daki pek çok sahne filmden çıkarılmış; belki “I rebel” dersem daha iyi gözünüzde canlanır. Sonuç olarak, 2 saat 15 dakikalık filmde boş dakika bile yok, o yüzden kimseyi suçlayamam.
Şu ana kadar 3 Star Wars filminin odak noktası Death Star idi, ancak Rogue One’ın tüm konusu Death Star üzerine kurulmuş ve belki de ana düşman Krennic değil, Death Star. Film esnasında birden çok kez aktive olan Death Star, bu sefer bilmediğimiz, görmediğimiz dünyaları değil, filmde yakinen haşır neşir olduğumuz, yaşayan dünyaları yok ediyor ve tüm filmde, ha geldi, ha gelecek diye tehdit oluşturuyor. Filmde senaryo gereği tam gücüne ulaşmamış olan Death Star’ın dünya yıkım sahneleri inanılmaz birer tasarım harikası.
Hakeza genel olarak görsellik de tatminkar. The Force Awakens’ın da güçlü yanlarından biri olan gezegen tasarımları, yine çene düşürücü. Soğuk çöl Jedha’daki Jedi tapınağının yanı sıra, Alien filmlerinden fırlamış gibi duran Eadu ve Vietnam savaşını yeniden yaşatan tropik cehennem Scarif, gözlere şölen niteliğinde. Ayrıca bu şöleni az sayıda da olsa yeni gemi tasarımlarıyla desteklemiş olmaları beni sevindiren bir detay oldu.