Sapık: Gerilimin Karanlık Kökeni
Filmde Norman Bates’in hobisi olan tahnitçilik ise ayrı bir noktada duruyor. Tahnitçiliği kısaca tarif etmemiz gerekirse; “Herhangi bir nedenden dolayı ölmüş ya da öldürülmüş omurgalıların (dikkat ederseniz tanım burada hayvan olarak geçmiyor) derisini yüzerek uzun yıllar bozulmadan sergileyebilmek adına içini çeşitli sentetik madde ve kimyasallar ile doldurma işlemidir” diyebiliriz. “Bir erkeğin hobisi olmalı.” diyor Norman Bates kendi hobisinden bahsederken. Biz aslında daha burada izleyici olarak Norman Bates’de yanlış bir şeyler olduğunu anlarız ama nedir tam olarak çıkartamayız. Zaten yönetmenin de istediği bu sahnede bizim tedirgin olmamız. Bunu duvarda asılı olan doldurulmuş hayvanların gölgelerinin korkutucu bir şekilde duvara yansıtılmasından çıkarabiliriz. İlginç bir hobi gibi görünen bu aktivitenin arkasında daha büyük, karanlık ve korkutucu bir şeylerin olduğunun simgesel ifadesidir bu sahne. Bu aşamada senaristlerin Norman Bates karakterini oluştururken ünlü seri katil Ed Gein’den esinlendiğini söylememizden fayda var. Ed Gein’i merak edenlere insan derisinden yapılma eldiven ve abajur desem yeterli olur sanırım.
Fark ettiyseniz yazının hiçbir yerinde Norman Bates’ den yalnızca “Norman” ya da “Bates” diye bahsetmedim. Çünkü Norman Bates’de aynı şeyi yapar ve kendisine “Bates” diye hitap eden herkese “Norman Bates” diye cevap verir. Bunun sebebi tıpkı son sahnede psikiyatrın da anlattığı gibi Norma Bates karakterinin zihnini ele geçirmesine karşı bir direniş ve kendisinin Norman olduğunu karşı tarafa özellikle belirtme isteğidir. Bunun açıkça ortaya çıktığı sahne ise Lila’yı öldürmek üzereyken hiç gerekmediği takdirde “Ben Norma Bates!” diye haykırmasıdır. Çünkü üzerine basa basa şunu söylemeye çalışmaktadır; “Ben Norman Bates olarak hiç kimseyi öldürmedim”.
Amerikan ekolünün en önemli örneklerinden biri olan bu filmde kendi yaşıtı Uzakdoğu filmleriyle arasındaki fark, oyunculuklar açısından da çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Uzakdoğu filmleri hikaye anlamında daha durağan, kimi zaman abartılı çoğu zaman inişli-çıkışlı diyalogları olan senaryoları kullanırken bu tarz filmlerde cümlelerin edebi değil doğal olmasına daha çok önem verilir. Pratiklik ve akıcılık senaryoda olduğu kadar oyunculuklarda da bu anlamda kendini gösterir. Burada takdir edilmeden geçilemeyecek olan nokta diğer oyunculuklarla birlikte özellikle Norman Bates karakterine hayat veren Anthony Perkis’in oyunculuğudur. Kameraya karşı hiç konuşmadığı son sahnedeki performansı bile benim için efsane performanslardan biridir ve bu anlamda bana tekinsiz gülümsemesiyle “Shining” deki Jack Nicholson’u bile aratmaz. Bundan sebeptir ki aktörün üzerine Norman Bates rolü ömrü boyunca yapışmıştır. İlki tam yirmi üç yıl sonra çekilmiş olan üç devam filmi de bunun göstergesidir. İkinci filmden sonra kalite dikey bir şekilde düşmüş olsa da, bu filmleri var eden tek başına Anthony Perkins’in tekinsiz oyunculuğudur. Dişe dokunur bir örnek olan ikinci filmden sonra üçüncü ve dördüncü filmlerde biz Alfred Hitchcock’un dehasını onun varlığından değil, yokluğunda ne kadar berbat bir film izleyebileceğimizi görünce anlarız. Bunun yanında yakınlarda “Bates Motel” adıyla çekilen diziyi ise olayların geçmişini anlatmak anlamında başarılı bulduğumu söylemeliyim.
İzlediğimiz her türün kendi içinde kırılımlara uğradığı atası sayılabilecek eserler mevcuttur. İlk korku filmi, ilk tarihi film ya da ilk aksiyon filmi olarak sayabileceğimiz eserlerin erken sinema döneminde örneklerini bulabiliriz. Ancak bazı yapımlar, kullandığı planlar, temalar ve ya çekim açıları ile kendisinden sonraki yarım yüzyıldan daha uzun bir dönemi etkilemektedir. Söz konusu eserlere ait kimi öğeler elli yıl sonra bile üstün teknik ve teknolojik imkânlara sahip sinema yapıtları tarafından taklit edilmekte ve buna rağmen birçoğu ilham aldığı eserdeki duygu geçişini sağlayamamaktadır. Sapık filminin bu tür filmlerin ana ilham kaynaklarından biri olduğuna en yüzeysel sinema seyircileri bile filmi izledikten sonra kanaat getirebilir. Zira günümüz sinemasında gerilimi yükselten ve artık klişeleşmiş olan sekansların birçoğu bu filmle ortaya çıkmıştır. Özellikle gerilimi arttırmada müziği bu denli başarılı bir şekilde kullanan Hitchcock’un bu başarı formülü hala daha kullanılmaktadır.
Netice itibariyle “Sapık” tam da bu aşamada bizi “Acaba şimdi ne olacak?” diye merakla bekleten nadir eserlerden biri. Bir türün modern anlamda doğuşuna şahit olmak, bir klasik nasıl ortaya çıkartılır görmek ve hepsinden ötesi ete giren bir bıçak darbesi dahi görmeden bir neslin duşa girmekten nasıl korktuğunu anlamak istiyorsanız bu filmi izlemelisiniz.
Not 1: Türkçe ’ye “Sapık” olarak çevrilen filmin adı etimolojik anlamda doğrudur. Ancak yaptığı çağrışım anlamında daha çok “Psikopat” anlamının hedeflendiğini söyleyebiliriz.
Not 2: Son sahnede Norman Bates’in tekinsizce gülümseyen ifadesinin son anında yönetmen karakterin yüzünü çok kısa bir an kurukafa ile değiştirir (Bkz: Yukarıdaki fotoğrafta yer alan sahne). Bunu iki filmi de saydamlaştırarak yaptığı için üzerinde durmazsak tam seçemeyiz ama orada yanlış bir şeyler olduğunu anlar ve tedirgin oluruz. Tam da yönetmenin film boyunca olmamızı istediği gibi…