Sinema Tarihi Boyunca Zombilere Yüklenen Mesajlar
Batı Afrika Halk Kültürü’nün Yeni Dünya Uzantıları…
Zombi sözcüğü, Amerika’ya getirilen Batı Afrikalı kölelerin harmanladığı Creole kültüründe oluşmuştur. Creole kültürü pek çok birbirine komşu kültürün birleşmesi ile oluşmuştur ve kara büyü ile hareket ettirilen ama cansız ve iradesiz insan bedeni fikri, Creole kültürünü oluşturan unsurların çoğunda mevcuttur. Hem insanın ölümden dönmesinin insan psikolojisinde sıkınıtyla karşılanması, hem de olayın kara büyü aracılığı ile gerçekleşmesi sebebiyle, zombi bir korku aracı olarak kullanılmıştır. Zombili yerli anlatıların en sık rastlanan ortak özellikleri; kara büyücünün mezar bozması, mezardan çıkan cesetle türlü büyü yapması ve neticede cesedin büyücünün hizmetkarına dönüşmesidir.
Kabilelerde büyücülük yapmış kişilerin, çeşitli zihin etkileyici kimyasalları cezalandırma aracı olarak kullandığı ve bu ceza işleminin sonuçlarının kulaktan kulağa abartılarak kölelerin taşıdığı hikayeler haline geldiği teorize edilmiştir. Çok geçerli bir kanıtı yoktur, ama ben mantıklı buluyorum. Bu hesaba göre, sözlü edebiyatla aktarılan zombi mitinin ilk alt metni: “Toplum düzenini bozmayın, büyücünün sözünden çıkmayın, yoksa büyücü sizi fena yapar!” oluyor.
1932 yapımı White Zombie, korku filmciliğinin altın çağında bu anlayışın bire bir filme aktarılmasıdır.
Romero Kafası
Romero, klasik zombi ile klasik vampirin karışımı olan bugün bildiğimiz zombi örneğini, 1968 yapımı filmi “Night of the Living Dead” ile popülerleştirmiştir. Konu hakkındaki röportajlarından anlaşıldığı kadarıyla, zombi hastalığı toplumdaki ani kitlesel dönüşümlerin bir metaforudur. Romero, bu film ile üretim odaklı geleneksel Amerikan toplum yapısının, bugün alışık olduğumuz tüketim odaklı topluma dönüşme sürecini hicvetmiştir. Bu minvalde Romero’nun kapitalist zombisi, Ionesco’nun faşist Gergedan adamları ve Çapek’in komünist robotlarını da içeren şanlı bir anlam aktarımı ve yabancılaştırma geleneğin parçasıdır. Burada zombinin (veya gergedan adam, veya robot) nereden geldiği değil, ne yaptığı öne çıkar. Çünkü hikaye insanlara duygu değil düşünce aktarmak için yazılmıştır.
Bu kullanımda zombinin öne çıkan özellikleri, şuursuzluk ve salgınlıktır. Zombi ile anlaşmaya çalışmanın faydası olmadığı gibi, bir zombinin varlığı bütün insanlık için tehdittir. Bu sebeple bu tür propoganda, propogandacının hakkında fikir yürüttüğü tolumsal kesimi insan yerine koymadığını da ima eder. Bu propogandada iletilen mesaj “X grubundan insanlar sizin varlığınıza karşı tehdittir, kendinizi savunmaya hazırlıklı olunuz” diye özetlenebilir. Zombi filmleri, aniden ortaya çıkacak toplumsal ayaklanmalara karşı devam eden statükoyu savunması beklenen insanları hedefler.
Burada dikkat edilmesi gereken, Amerika kökenli kültür ürünlerinde, Zombi miti bu yönde kullanıldığında büyük ihtimalle Cumhuriyetçi Parti seçmenini, o değilse bile nispeten sanal bir tanım olan “Güneylileri” temsil ediyordur. Demokratlar ise genelde iyi toplumların çocuklarını ayartmaya gelen ahlaksız vampirler olarak tasvir edilir. Onların konusu ayrı.
Deney Tüpü Zombisi
Bilim ürünü zombi, özellikle “Resident Evil” medya markası ile popülerleşmiştir. Batı kültürünün her şeye sırasıyla bilimsel açıklama getirme saplantısı ile Dr. Frankenstein’ın hikayesinden beri süregelen “Olm bu bilim adamları acayip işler yapıyor, şahsen baya işkilleniyorum!” düşüncesinin sentezidir. Zombi salgınının bulaşıcı hastalıklara, bu kadar ihtimal ötesi bir bulaşıcı hastalığın da ancak bilimsel kazalara bağlanması en tembel senaristin bile bir araya getirebileceği bir süreçtir.
Burada maksat üzüm yemek ise, bilim sadece hikayenin iç tutarlılığını sağlamak için bir araç haline gelir. Resident Evil filmlerinde olduğu gibi virüsün sorumlusu olan Araştırmacıya 5 dakika “Ama bu virüs bütün genetik hastalıklara aynı anda çare olacaktı, bu şekilde mutasyon geçireceğini öngöremedik!” demesi için fırsat verilir ve hızlı bir şekilde zombi vurmalı kısma dönülür. Eğer maksat bağcıyı dövmek ise Helix’te olduğu gibi senaryoyu sosyopat şirketler ve ahlaksız bilim adamları doldurur. Zombi salgını sadece süregelen bozuk gidişatı bozan, yozlaşmayı seyircinin önüne getiren ve maceraya vesile olan aygıt haline gelir. Fakat her şeye rağmen mesaj sabittir: “Evladım eşeğin üreme organıyla oynar gibi insan genetiğiyle oynamayın!”.
Zombilere Yüklenen Mesajlar’dan Mesajsız Zombinin Dönüşü
Şimdilerde zombiyi tamamen arka plan öğesi haline getirip, zombi arasında kalmış insanları öne çıkarmak moda. Walking Dead hep bu damardan gidiyor. Hatta Strain nominal olarak vampir dizisi olmasına rağmen bu kategoriye çok güzel oturuyor.
Burada “Normalde kanunu düzeni korumakla yükümlü polis memuru devletsiz ortamde ne yapar?” veya “Ömrü boyunca domates kesmemiş tipler zombi vurmak zorunda kalınca ne olur?” gibi sorulara cevap aramak ön plana çıkıyor. İlk filmlerde olduğu gibi, zombilik bir film karakteri olmaktan ziyade olay örgüsünü birarada tutan tutkal haline geliyor.
Tabi zombinin kendisinin bir mesaj üstlenmeden tekrar tekrar kullanılması da zaman içinde zombi kavranıma yenilikler eklenmesine sebep oluyor. Mesela “28 Days Later” atargiderli zombileri popülerleştirmiştir, zombi anlatısına ek olanaklar katmıştır. Buna karşın hiçbir konu veya mesaj içermeyen “World War Z” bu kavramı tam holivud usulü bir abartı ile “Zombiler o kadar kuduruk ki, duvar önünde şuursuzca yığılarak piramit oluşturuyorlar” seviyesine çekme ihtiyacı hissetmiştir.