Sıradışı Centilmenler Birliği – 19. Yüzyılın Süper Kahramanları!

2000’li yıllarda oldukça güzel filmler çekildi. 90’lar kuşağındaysanız eğer, o dönemlerde çekilen filmlerin şimdilerde çekilen birçok filmden daha iyi olduğunu bilirsiniz. 70 ve 80’lerdeki harikalar televizyonlarda sergilenirken, eminim ki hepimiz kült olmuş birçok filmi, en az 4-5 kez izlemişizdir ekranlarda…

The League of Extraordinary Gentlemen aslında Alan Moore’un kaleme aldığı, Kevin O’neill’in ortak projesi olan DC ve Wildstorm yayınevlerinden yayınlanan bir çizgi roman serisi aslında. Fakat ne üzücüdür ki, çizgi romanı okuyamadım. Fakat, bu muhteşem filmden bahsetmek istiyorum.

2003 yılında, çizgi roman’ın tutulmasından ötürü, The League of Extraordinary Gentlemen (isim uzun, her ne kadar ismini çok sevsem de, XLG olarak kısaltacağım bundan sonra) film olarak sinemada boy gösterdi. Gişe hasılatı nasıldı bilemem ama ben filmi gördükten sonra, 2000’li yıllarda fantastik işlere düşkün bir adam olarak, hayran kaldım. Stephen Norrington oturduğu yönetmen koltuğunun hakkını vermiş, Sean Connery, Stuart Townsend, Naseeruddin Shah, Tony Curran, Peta Wilson oyunculuklarını konuşturmuştu.

Filmi izleyip arabayı unutabilen kimse var mı?

Filmi izleyip arabayı unutabilen kimse var mı?

Muhteşem Kahramanlar!?

Ne kadar üzücüdür ki, başlı başına ismi bile harika olan bu yapım, ülkemizde “Muhteşem Kahramanlar” adıyla çevrildi. Halbuki, televizyonlarda “Sıradışı Centilmenler Birliği” adı ile izlediğime eminim fakat, resmi olarak yapılan bu.

Peki ya gerçekten muhteşem “kahramanlar” mı dersiniz? Yo hayır, aslında her biri en birinin hikayesini klasikler arasından alıp okuduğumuz, bambaşka hikayelerin baş rolleri. Örneğin; Denizler Altında 20.000 Fersah’tan Kaptan Nemo, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’dan Dr. Jekyll (Ve tabii ki, Mr. Hyde), Dorian Gray ve her ne kadar orijinal hikayesi ile uyuşmasa da, amerikan gizli istihbaratı için çalışan “Tom Sawyer” hikayemizin ana karakterlerinden bazıları.

Şimdilerde, Penny Dreadful izleyenler varsa eğer, yukarıda saydıklarım dışında, dizinin ana karakterlerinin bir çoğunu XLG’de göreceklerdir. Özellikle, Allan Quartermain ve Malcolm Murray aslında aynı hikayeyi paylaşıyorlar. Bir takım ufak farklar dışında. Bunun yanı sıra, filmde Peta Wilson’ın canlandırdığı vampir “Mina Murray” dizideki Malcolm Murray’in kızı.

Eh, konumuz Penny Dreadful değil tabi ki, ama kız arkadaşımın tavsiyesi üzerine Penny Dreadful izlemeye başladıktan sonra, eskiler gözümde bir canlandı. Tekrar filmi açıp izledim, yıllar öncesinde aldığım tat hala aynı.

Centilmenler Neyin Peşinde Dersiniz?

Dedim ya, çizgi romanı okuyamadım fakat söz konusu film olunca, karakterlerimiz aslında ne centilmen, ne de kahraman sayılırlar. Hepsi, bir takım problemler yaşamış -ya da yaşayan- bir grup ucubenin bir araya getirilerek, 19. yy usulü ile süper kahraman gücü kuruluyor. Görünmez adam uslanmaz bir hırsız, Dorian Gray zevk ve bıkkın yaşantısında yeni macera arayan bir adam, Allan Quartermain oğlunun anısını unutamasa da, kendini bu işi yapmak zorunda hisseden bir adam, diğerleri de benzer sebeplerden dünyayı kurtarmak üzere kendilerini bir odada bulurlar.

Başlangıçta ekibi toplamak gerekmektedir, fakat herkes aynı odada değil malesef. Kaptan Nemo, Allan Quartermain, Skinner, Mina birlikte efsanevi denizaltı Nautilius ile birlikte Paris’e doğru, ekibi tamamlamak için yanlarına Dorian Gray’i alarak yola çıkarlar. Elbette, başlarına türlü musibetler ve bitmek bilmeyen düşman saldırılarını atlatarak…

Eh, kahramanlar neyin peşinde demiştim değil mi? Tabi ki, çaldığı ve gün geçtikçe geliştirdiği teknoloji ile birlikte, ülkeler arasında bir savaş çıkarmak ve teknolojisini pazarlamak isteyen “Phantom” adındaki bir baş kötüyü, Venedik’te yapılacak olan dünya zirvesini patlamadan durdurmayı amaçlamaktadırlar. Başarırlar da, lakin işin aslı o değildir!

Mevzu Karışık, Mevzu Derin!

Evet dostlar, izlediğimiz filmin “epik” mevzular içerdiğini söylemem gerek. Bir grup 19. yy süper kahraman grubunun, öyle ufak tefek işlerle uğraşacağını düşünmediniz değil mi? Pek sıradan olmayan yaşantılarının arasında, her ne kadar “dünyayı kurtarma” teması pek olmasa da, kahramanlarımızın gittikleri yer filmde zamanla bunu gösteriyor.

Kahramanlarımız gerçekten muhteşem ama ben filmde en çok “kötü adamı” beğendim. Tamam kahramanlardan çok kötü adamlara düşkünümdür ama ne yalan söyleyeyim. Bir hikayede olması gereken kötü adam, tam anlamı ile her şeyi ile yerli yerinde filmde. Richard Roxburgh rolünü mükemmel bir şekilde yerine getiriyor. Amacı belli, hedefinden şaşmıyor, yaptığı şaşırtmacalar insanı hayrete düşürüyor. Filmde çok güçlü bir düşman olmasına rağmen, bunu zekasına borçlu olduğunu görebiliyorsunuz. Zira ne zaman kahramanlarımızla karşılaşsa, topuklamaya başlıyor ve her kötü adamın fazladan iki puan vermesi gereken “kaçma” yeteneğini full’lemiş. Klasik bir kötü adam, en iyisinden.

Aslında çok tatlı ve kibar bi' adam.

Aslında çok tatlı ve kibar bi’ adam.

Netice

İşin özüne gelirsek, hem fantazi hem de bilim-kurgu öğelerinin iç içe olduğu lakin aynı zamanda 19. yy avrupasında geçmekte olan bir yapım bulmuşsunuz. Bence kaçırmayın, muhtemelen bir çoğunuz izlemiştir. Lakin, belki gözden kaçıranlar vardır diye, bu leziz filmi tanıtmak istedim. İnanıyorum ki, eğer izlemediyseniz; izledikten sonra gelip bana teşekkür edeceksiniz.

Şimdiden iyi seyirler!

Yorumlar