Kitabı Okumuş Birinin Gözünden: Sokak Kedisi Bob
Bestseller listesinde bir seneden fazla kalan ve şu ana kadar 30 dile çevrilen 6 adet kitabıyla tüm dünyada milyonlar satan, Sokak Kedisi Bob ve İngiliz sokak sanatçısı James Bowen‘ın maceraları, Ocak 2017‘de vizyona giren A Street Cat Named Bob filmi ile beyaz perdeye aktarıldı. Bize de James ile Bob‘un muhteşem hikayesine ve sıcak dostluğuna tanıklık etmek kaldı.
Hayatını İngiltere sokaklarında müzik çalarak kazanmaya çalışan ve uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için mücadele eden James Bowen, turuncu sarman kedi Bob ile karşılaştıktan sonra tüm hayatının nasıl değiştiğini kendi ağzından anlatıyor. “Bob’un arkadaşlığı olmasaydı yaşadığım zor ve kötü günleri atlatamayabilirdim, o bana yaşamak için bir amaç ve umut verdi.” diyen James Bowen, bir kez daha bizlere hayvanların en iyi dostlarımız olduğunu hatırlatıyor.
Zor Bir Hayat
Kitapları okurken düşündüğüm tek şey James‘in gerçekten çok zor bir hayat geçirdiği oldu. Çalkantılı bir aile hayatı varmış ve sürekli taşındıkları için okul ve çevreye adaptasyon sorunu yaşamış. Daha sonra da kendisine dikkat eksikliği, hiperaktivite ve bipolar bozukluk teşhisleri konulmuş. Uyuşturucu bağımlılığı ise sokakta başlamış. Burada dünyadaki evsizlik ve bağımlılık sorunlarını yakından görebiliyoruz, anlayabiliyoruz. Daha sonra James bir rehabilitasyon merkezine gidiyor ve bağımlılığından kurtulmak için bir programa yazılıyor. Bu sırada Bob ile karşılaşan James, çok zor durumda olmasına rağmen yaralı olduğu için onu sahipleniyor. Bu sahnede düşündüğüm tek şey James‘in gerçekten harika bir kalbe sahip olduğu. Yiyecek almak için parası bile çıkmıyorken Bob‘u sahiplenip onunla ilgilenmeye çalışması herkesin yapabileceği bir fedakarlık değil.
Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü
Covent Garden ve Piccadilly sokaklarında gitar çalmak için yola çıkarken, bir bakıyor ki Bob onu durağa kadar takip etmiş. James‘e eşlik etmeye pek bir hevesli görünen Bob, James otobüse bindiğinde hemen arkasından gidiyor ve kucağına oturarak camdan dışarıyı izlemeye başlıyor. Önceden herkes ona evsiz ve bağımlı gözüyle bakıp onu dışlarken Bob‘un enerjisi ile birlikte James insanlar tarafından fark edilmeye başlıyor. “Hayatta kimsem ve hiçbir şeyim yoktu. Bomboştum. Bob bana sorumluluk almayı ve sevilmeyi öğretti. Onun sayesinde hayata tutundum, o benim her şeyim.” diyen James gitarını ve Bob‘u sırtına alarak hayatının yolculuğuna böylelikle başlamış oluyor. Sokaklardaki insanların ilgi odağı olan Bob ve James’in videolarını milyonlarca kişi izliyor, sosyal medyada paylaşımlar yapılıyor, böylelikle ikili tüm dünya tarafından hızla tanınıyor ve kitap yazmak üzere teklif alıyorlar. Bu sürede Bob‘un arkadaşlığı ile James, uyuşturucuyu da tamamen bırakıyor.
James Bowen, Luke Treadaway tarafından başarılı bir oyunculukla canlandırılmış. Bob‘a gelince; bazı sahnelerde eğitimli dublör kediler kullanılsa da onu da filmde görüyoruz. Kendisi gerçekten çok arkadaş canlısı ve sabırlı bir kedi. James gitar çalarken boynundaki tatlı atkısı ile gitar çantasına kuruluveriyor. Yoldan geçen insanlar Bob‘u James‘in sırtında ya da gitarında otururken görünce şaşkınlıkla bakıyorlar tabi. Hemen fotoğraf çektirmek istiyorlar, onlara hediyeler veriyorlar, hatta özel günlerde hem Bob hem de James hayranlarından kutlama kartları bile alıyor. Harika değil mi?
Yürekleri Isıtan Bir Umut Mesajı
James ve Sokak Kedisi Bob‘un kalplerimizi ısıtacak bir ilişkisi var. Film tam tadında olmuş, tatlı tatlı izlettiriyor kendini. Kitaplarda tabii ki de James ve Bob‘un maceraları daha da detaylı, hatta sayfa aralarına ufak çizimler bile yapılmış. Ama kitap ve filmi karşılaştırdığımız zaman filmin yüzeysel kaldığı hakkında kişisel bir yorum yapabilirim. Bu da tüm kitapları okuduğum için hissettiğim bir durum. Size bu yüzden ilk önce filmi izleyip ufak bir başlangıç yapmanızı, daha sonra kitapları alıp sayfalarda kaybolmanızı öneririm. Pişman olmayacaksınız.
Bu kadar insanın onların hayranı olmasının sebebi; ikisinin arasında güçlü bir bağ olması. Onlarda kaybolmuş bir insanın mücadelesini ve bir kedinin sıcak dostluğunu görüyoruz. Hepimiz hayatta biraz kaybolmuş değil miyiz zaten?