Son Cadı Avcısı – Vin Diesel Bu Kez Direksiyona Değil, Baltaya Sarılıyor!
Görsel efektlere gelecek olursak, açıkçası ben başarılı buldum. Bu tarz filmlerde, Hellboy’da olduğu gibi karanlık bir ambiyans bekliyor insan. Hellboy’dan hemen sonra, 2013’te çıkan ve benzer tarza sahip olup, pek de başarılı bulmadığım Mortal Instruments: City of Bones’da aynı şekilde karanlık bir temaya sahipti fakat Son Cadı Avcısında durumlar biraz farklı. Zira etrafa saçılan rengarenk kelebeklerden tutun, parlak büyülü ışıklara kadar hepsi izleyeni cezbedecek düzeyde fakat film Hello Kitty ayarında pembiş de değil. Modern hayata tutunmaya çalışan cadıların etraflarına ördüğü büyülü ilizyonlar ziyadesiyle renkli ve güzel olsa da, kamera kötü adamların tarafına geçince bu göz bağı bir anda bozularak yeterince karanlık ve ürkütücü olmayı başarıyor.
Filmde bu tarz geçişleri yakalayabileceğiniz birkaç sahne mevcut. Bu geçişler esnasında yukarıda bahsettiğim olayı yönetmen Breck Eisner oldukça güzel bir şekilde yansıtmış. Açıkçası kendisinin yönetmenlik geçmişine baktığımızda çok da önemli işler ortaya koymadığını söylemek gerek. Birkaç film, birkaç televizyon dizisi dışında, öyle aman aman bir şey yok. Yine de bu filmle çıtayı biraz yükselttiğini söylesem yeridir. Bu sahnelere bir örnek verecek olursam eğer, Hansel ve Gretel’e ithafen, yolda bulduğu jelibonları toplayarak en sonunda bir jelibon ağacına ulaşan bir çocuk, adamımız Kaulder tarafından içinde bulunduğu rüyadan uyandırıldığında, elinde çürük yaban elmalarıyla kala kalıyordu. Bu sahnedeki renk geçişleri beni fazlasıyla tatmin etti diyebilirim.
Bunun yanı sıra, filmin içerisinde kısa kısa da olsa, modern hayattaki cadıların ne tarz işlerle uğraştığı da gösterilmiş ve cadıların büyü yapımındaki malzemeler, adeta bir Harry Potter kıvamında sergilenmiş. Oyunlarda büyücü oynayanlar sevinsin, büyülerde kullanılan material component’larınıza çeşitlilik katabilirsiniz. Bununla birlikte, filmde dine değil de, kiliseye ufak tefek göndermeler bulunuyor, geçmişten bahsederken Salem’de cadıların başına gelenlerin muhabbeti yapıldığında Kaulder olanları tasvip etmediğini belirtiyor.
Bu arada, filmi izlerken beklentilerinizi benim gibi minimum tutmanızı tavsiye ederim. Zira, ben genelde afişini görünce çok beğendiğim ya da arkadaşlarımdan, sitedeki yazarlardan tam not alan filmleri öncelik sıramın başına alıp izlemeyi tercih ettiğimden, bilmediğim filmlere karşı bariz bir ön yargım mevcut ve herhangi bir fikrim yoksa, sadece hayatımdan iki saat boşa gitmesin isterim.
Eminim ki, bu filmin daha önceden muhabbeti dönmüş olsaydı, filme biraz daha farklı bir gözle bakabilirdim. Fakat, film içerisinde yer alan ve üst üste gelen plot-twist’ler beni şaşırtmadı diyemem. Bu açıdan senaryoyu başarılı buldum diyebilirim. Son beklediğiniz gibi bitiyor ama gidişat baya bir farklı. Film bazı şeyleri açıklayarak sizlerin bazı şeyler üzerinde kafa yormanızı isterken, beklenmedik bir yerden çıkan farklı bir olay sizi şaşırtmaya yetiyor.
Son olarak, filmi genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Vin Diesel’le ilgili söylediklerimin dışında, bir de sanırım çok fazla masraf yapmak istememişler, ki filmdeki bazı sahnelerde, arka planda yer alan mekanlar başka filmlerden dolayı fazlasıyla tanıdık geldi. Maymunlar Cehennemi ve Will Smith’in “I, Legend” filmindeki çimlerle, ağaçlarla kaplanmış ve kendini doğaya teslim etmiş olan New York sahnelerini hatırlamışsınızdır? Eh, artık göze batmaya başlıyor. Yine de, bütçede fazla delik açmamak için ikinci el dekor kullanılmasını anlayışla karşılayabilirim ve de filmin kurgusuna aykırı bir yanı yok. O konuda teminat veririm.
Filmin IMDB puanı 6.0. Ben kendi adıma 6.5 vermiştim, yukarıda biraz övgü dolu bahsetmiş olabilirim ama Elijah Wood’u Sin City’de olduğu gibi göremeyeceksiniz ya da film Hellboy kadar derin bir geçmişe sahip değil. Ama yine de, boş vakitlerinizde sizi tatmin edecek düzeyde bir film olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir şey olmazsa Vin Diesel’i saçlı-sakallı görürsünüz. Bence bu bile başlı başına bir sebep!