Son Model Bir Suç Draması: Sicario!

Son yılların yükselen yıldızı olan, benim “Looper” ile dikkatimi çeken ve oyunculuğunu gerçekten beğendiğim biri Emily Blunt. Sicario’da da yine iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlamış bizlere. Zira ben hangi filmini izlesem bu kadının kendini tekrara düştüğünü hiç görmüyorum, her filmde yaratılan karakteri özümseyip, karakterin o senaryodaki motivasyonuna göre mimikler ve jestler geliştiren biri. Filmde de bu çok farklı değil, “saf FBI ajanı” rolünü hakkını ve fazlasını vererek oynuyor. “Saf FBI ajanı mı olur lan!?” demeyin oluyormuş, yukarıda bahsettiğim o minnak twist ile anlıyorsunuz bunu.

Ve işte kendisi benim özel ilgi alanım olan Josh Brolin’e geldik. Bana sorarsanız kariyeri boyunca yaptığı tek hata OldBoy’un “HollyFuck’nWood” verisyonunda oynamak olan ve onun haricinde bir yanlışı bulunmayan bir adam Brolin. Yukarıda Emily Blunt için bahsettiğim güzel oyunculuk emareleri bu adamda misli ile var. Yılların kaşarladığı “Savunma Bakanı Danışmanı” rolünü o kadar iyi oynuyor ki “bu filmin sonunda patates olur” diye düşünürken “tokat” gibi bir cevap ile damgasını vuruyor finale. Operasyonlardaki rahatlığı, adam vururken veya işkence yaparken kılının kıpırdamaması gibi çok sağlam jestlerle selamlıyor bizi Sicario’da.

le5qet3_fksz

Ufak da bir not: En son bizi Punisher rolü ile mest eden, The Walking Dead’de arkadaşının karısına atlayıp benim antipatimi ama çizdiği Frank Castle ile tekrar sempatimi kazanan Jon Bernthal “corrupt cop” rolü ile  kısacık da olsa göz kırpıyor bizlere.

“Her borç kapanır, ama en zahmetlisi geç kapananlardır.” -Alejandro

Övdük de övdük, peki hiç mi kötü yanı yok filmin? Tabii ki var, çoğunluğu Amerika kökenli olan salak “blockbuster” seyircisi. Filmin bütçesi otuz milyon dolar olmasına rağmen kullanılan küçük rötuş CGI’lar zerre sırıtmıyor. Oyunculuklar o kadar iyi ki, film bittiğinde daralmış bir ruh hali ile başbaşa kalıyorsunuz, ama işte gel de bunu blockbuster seyircisine anlat. Film dünya çapında kırk altı milyon dolar ile bütçesini çıkarıp üstüne on beş milyon dolar ile zaten bu tarz bağımsız havalı filmlerde beklenileni verdi, fakat benim anlamadığım neden sadece on beş milyon dolar üstüne çıkabildiği. Bakın abartmıyorum, elimizde bir modern zaman klasiği var. Atmosfer, oyunculuk, konu ve kurgu olarak, ama bunu box office’in %70’ini oluşturan bir millete anlatamıyorsun. Fakat bu dehlizlere hiç dalmayacağım zira girersek çıkamayız.

Sicario bu senenin Kasım ayında sinemanın başına gelmiş çok güzel şeylerden bir tanesi. İzleyin izlettirin, tadını çıkarın ve suç draması nasıl olurmuş görün. Aynı zamanda Denis Villeneuve’ün pre-prodüksiyonu başlamış olan Blade Runner’ın başına getirildiğini de belirteyim ki biraz daha sevinin sizi minnak geekler, tatlış nerdler. Bu haftaki film incelememizin de sonuna geldik, haftaya ben yine burada olacağım, sizi de beklerim.

Not: Sicario, Roma’da kiralık katillere verilen isim.

Yorumlar