Star Trek: Beyond – Modern Serinin En İyi Hikayesi
Diğer filmlere nazaran daha arka planda kalan bir Uhura (Spock’ın sevgilisi tadında) söz konusu. Ona da, “Aha kötü adamı buldum!” tadında bir sahne yazarak, aslında o da önemli mesajı verilmeye çalışılmış sanki. Sulu’nun ise tam tersi, daha bir ön plana çıkması iyi olmuş. Kendisine yüklenilen eşcinsel kimlik ile eski tayfanın Sulu’su George Takei’nin eşcinsel kimliğine de çok güzel bir saygı duruşu yapılmış. Yine filmde yakın zamanda kaybettiğimiz Leonard Nimoy’un Spock’ının öldürülmüş olması, Spock’ın malzemeleri arasından çıkan orijinal ekip fotoğrafı falan derken gözyaşlarımı zor tuttum. Eski ekip işin başındayken William Shatner’ın da oynatılması söz konusuydu, bu filmle o fikirden dönülmüş. Elbette bu durum filmi iyice kendi ayakları üzerinde durabilen bir vaziyete getirmiş, doğru da olmuş. Son olarak genç yaşta ölen Anton Yelchin’in Chekov’u için de bir anma sahnesi beklemedim değil, belki kurguya sonradan eklenecek bir şey sırıtacağı için düşünülmedi. Gelecek film onu da layığıyla anacaklarını düşünmekteyim.
Film hikaye olarak orijinal serinin tadını veriyor diyebiliriz. Artık fan olmanın laneti mi bilmiyorum, ama önceki iki filmde kurulmaya çalışılan eski filmler ile paralellik bu filmde de tam gaz devam ediyor. Hatta Pegg ile beraber iyice dozajı arttırılmış. İlk olarak orijinal kadronun üçüncü filmi “The Search for Spock”ta Enterprise’ın filmin başında yok olmasına ve filmin sonunda yeniden üretilmesine şahit oluyorduk ve bu filmde bu olay aynen işlenmiş. Üstüne The Next Generation ekibinin yine üçüncü filmi, “Insurrection”daki deforme olmuş uzun ömürlü uzaylı anlayışı bu filmde de yeni bir şeymiş gibi önümüze sunuluyor. Bu detaylar elbette bir Trekkie’nin fark edebileceği şeyler ve Simon Pegg bu olaylarla üçüncü filmlerle ortak bir payda kurmayı başarmış. Her ne kadar artık bu filmlerde orijinal bir villain, orijinal bir yeni ırk beklesem de, bu arzumun gerçekleşeceğine dair umudum da günden güne azalıyor. 2000’lerde müziğin yaratıcılığını kaybetmesi durumunun sinemanın da başına gelmiş olmasından korkuyorum.
Karakterlerini etrafa dağıtıp, hikayenin farklı kollardan anlatılması güzel olmuş. Aslında tam olarak dizi ruhuna uyan kısım da burası. Araştırma sırasında başı belaya giren tayfanın başından geçenler teması gayet güzel işliyor. Filmin çirkin kötüsü de yıkıcı görevlerini başarı ile gerçekleştiriyor ve tayfanın yeniden yükselişi gerçek bir “peak” sahne ile taçlandırılıyor. Bir silah olarak müziğin kullanıldığı sahnenin izleyenlere büyük bir keyif yaşatacağını düşünmekteyim.
İyi çekilmiş, uzay savaşı, gizemi, aşkı, dostluğu eksik olmayan iyi bir Star Trek filmi Beyond. Umarım bu ekiple, kendi yağlarında kavrularak yollarına devam ederler. Yakın zamanda başlayacak yeni Star Trek dizisiyle beraber bu seri için güzel günler bizi bekliyor. Umarım niceliğin artışı nitelikte bir düşüşe sebep olmaz ve eskisi gibi gizemi bol, karakter odaklı güzel Star Trek maceraları izleriz, okuduğunuz için sağ olun, uzun ve muzaffer bir hayat diliyorum.