Star Trek: The Motion Picture
Filmin bitmiş halini galasında seyreden William Shatner bile Star Trek’in sonunun bu filmle geldiğine ikna olmuş ve “Buraya kadarmış, biz elimizden geleni yaptık, ama yeterli olmadı” demiştir.
Filmde Star Trek: The Original Series izleyicilerin görmeyi bekledikleri her şey bir kenara atılmış, renkli sayılabilecek Star Trek evreni, kostümlerden başlayarak grileşmiş, mürettebat arasındaki esprili ve sıcak iletişim şekli ise tamamen yok olmuştur. Bir ropörtajda Leonard Nimoy’un da dile getirdiği gibi: Oyuncular karakterlerini alışkın oldukları şekilde oynama fırsatı bulamamışlar.
Benim doğduğum yıl çekilmiş bir filmin görsel efektlerine laf etmem belki çok büyük haksızlık olacak. Ama Windows Media Player pluginlerini andıran görsel efektlerin, o dönemler için bile pek iyi olmadığını not düşmek isterim.
Filmi izleyip bitirdikten sonra aklınızda kalan tek, yıldız gemileri oluyor! Evet, dönemi için gerçekten çok güzel ve detaylı maketler yapılmış. Ancak üşenmeden dakika tutarsanız filmin başlarında tam 6 dakikalık, içinde hiç diyalog geçmeyen, arkada jenerik müziğinin yavaşlatılmış bir versiyonu eşliğinde tek parça gemi sahnesi var. Bu sebeple filmin fanlar tarafından “Star Trek: The Motion Sickness”, “Star Trek: The Motionless Picture” ve “Star Trek: The Slow-Motion Picture” gibi isimlerle anılmasına şaşırmamak gerekir.
Film hakkındaki yorumları ve yapım sürecini okuduğunuzda tüm bu olumsuzlukların sorumlusunun, 1969 yapımı 2001: A Space Odyssey’in yarı karanlık ve puslu atmosferi aynen kopyalamaya çalışan yönetmen Robert Wise ve buna göz yuman Gene Roddenberry olduğu çıkarımını yapabilirsiniz. Ancak bana soracak olursanız 60’lı yıllarda düşük bütçeyle üretmiş, uzayda geçen bir tür kovboy serüveni olan The Original Series’in beyaz perdeye aktarılırken sancılı bir geçiş dönemi yaşaması son derece normal.
Sonuç olarak bir kere de olsa konusu ve sonundaki sürprizi için izlenmesi gereken bir filmi.. İkinci kere izlemeseniz de olur.
Filmle İlgili Anektodlar
- Klingonların görünüşleri ve davranışları bu filmde retconlanmış, yani daha önceden de böyleymişçesine temelden değiştirilmiştir. Daha saldırgan bir ırka dönüşen klingonlarının feodal Japonya kıyafetlerini andıran yeni kostümleri ve alınlarındaki çıkıntıların yanında gemi içi tasarımları da elden geçirilmiş ve daha karanlık ve karamsar bir atmosfere sahip olmaları sağlanmıştır.
- Filmin başlangıcındaki Klingon gemisinin kaptanı, orijinal seride Spock’un babası Sarek’i canlandıran Mark Lenard’dır.
- Filmde ilk defa Klingon dili konuşulmuştur. Roddenberry, Californiya Üniversitesinden bir uzaman kiralamış, ancak çıkardığı işi beğenmemiştir. Daha sonra bir öğle yemeği sırasında dil ve aksanlar konusunda çok yetenekli olan James Doohan’a (Bildiğiniz Scotty) konuyu açmış, Doohan ise hemen yemekten sonra Moğolcayı andıran bir dil uydurmuştur. Klingonca, Star Trek III: The Search for Spock öncesinde dilbilimci Marc Okrand tarafından ele alınarak daha da geliştirilmiş, şimdilerde ise ABD’de bir kaç üniversitede seçmeli ders olarak alınabilen bir dil haline gelmiştir.
- Filmin müziği, daha sonra Star Trek: The Next Generation’ın açılış müziği olarak kullanılmıştır.
- Film, yayınlandığı tarihte Guinness Rekorlar Kitabı’na 46 milyon dolar bütçesiyle yapımına en çok para harcanan film ünvanıyle girmiştir. Ancak yıllar sonra bu ünvanın aslında 54 milyon dolarla aynı dönemde çekilen Superman: The Movie’ye ait olduğu ortaya çıkmıştır. Zira yapımcılar tarafından Superman: The Movie’nin gerçek bütçesi bir kaç yıllığına bilinmeyen bir sebeple çarpıtılarak aktarılmıştır.