Star Wars Bölüm 7: The Toys Awaken
Burada Abrams’a dönmek istiyorum; yukarıda Abrams’ın kariyerini hafife aldığım düşünülmüş olabilir ancak asla böyle bir niyetim yok, yalnızca Abrams’ın deneyimi büyük oranda dizi yapımcılığı üzerine. Alias, Lost ve Fringe gibi ünlü dizilerin yapımcısı olan Abrams, bu dizilerin yönetmenliğini Amerika’da gelenek olduğu üzere daha ziyade dışarı vermişti.
Yapımcı/yönetmen koltuğuna oturduğu iki Star Trek filmi, gişe ve kritiklerde serinin önceki filmlerine kıyasla dikkat çekici bir yükseliş elde etti etmesine, ancak kafasına göre rebootladığı Star Trek franchise’ında elde ettiği başarı, saydığımız diğer isimlerin yanına yaklaşacak türden değil, daha ziyade, kendi çapında. Kişisel olarak ben hedef kitlesinde olmasam da filmleri izledim, bence bir kere izlenip kenara atılacak türden işler ve bence Star Trek markasına yakışmıyorlar. Bol aksiyonlu, eğlencelik, ama yaratıcılık, oyunculuk, senaryoda bir giriftlik aramak nafile. O 15. yy. denizciliğindeki keşif ruhunu taşımıyorlar. İşe kapital açısından yaklaşırsak, ne Blue-ray sattırır, ne oyuncak (sattırmadı da).
Bu anlamda Abrams belki en doğru seçim değilse de tek seçimdi ve dediğim gibi risk almamayı seçti. İşin başına geçtiğinde hazırlıkları yaparken, icraatlerinden biri de – dedikodulara göre – çok iyi bir iş çıkarmak için kendini hırpalayan ve daha çok zamana ihtiyacı olduğunu söyleyen senarist Michael Arndt’ın poposuna tekmeyi vurmak oldu. Arndt’ın taslağınıysa kendisi ve fanların 1 numarası bölüm 5’in efsane senaristi Lawrence Kasdan devraldı. Yeni filmin senaryosunu beğenen/beğenmeyen herkesin birleştiği tek nokta, ilk Star Wars filmiyle aynı formülde olduğu.
Güzel Yaşlanmak
Bugün bu formül, atar potansiyeli yüksek fanlarımızın bir çoğunu son derece memnun etmişe benziyor. Ancak unutmamamız gereken son derece önemli bir nokta var: Şu tü kaka Bölüm 1 var ya? O da ilk çıktığında fanlar tarafından çok sevilmişti. Yerden yere vurulmasıysa 1 yıl sonrasına, DVD’sinin piyasaya sürülmesine denk geliyor. Yani 1 yıl sonra bölüm 7 için de çok farklı şeyler duyabiliriz. Duymayabiliriz de – bizim sağımız solumuz belli olmaz.
İlk filmle aynı formül derken şunu kastediyorum:
– Yazının bundan sonrası ağır ya da hafif çok sayıda SPOILER içermektedir –
“Galaksi’de büyük bir kötü hegemonyaya karşı direniş sürmektedir. 2 erkek 1 kız 3 genç kahramandan biri direnişçidir, diğerleri de bir dizi tesadüfler sonucu bu direnişçilere katılır. Bu tesadüfler zinciri de çok önemli bir bilgi taşıyan komik bir droidin etrafında şekillenmektedir. Kötüler fenafillah bir ölüm makinası yapar ve kullanmaya başlar. Gençlerimiz onu patlatmak için yola çıkar, bu sırada onlara yol boyunca rehberlik eden ihtiyar yan kahramanımız gözleri önünde can verir. Gençlerimiz maskeli kötüye rağmen görevi başarıyla tamamlar.”
Gördüğünüz gibi iki film arasındaki ortak noktalar az değil. Yalnız ters düşen durumlar da olmuyor değil. Örneğin; Bölüm 6’nın finali itibariyle mecburen, kurulmuş olan yeni Cumhuriyet’ten bahsediliyor. Ancak ne kendisini, ne de ordusunu göremedik (zaten Starkiller base yapılırken armut topladıkları ortada / bunu da filmden kopuk bir sahnede, kimsenin umurunda olmadan gezegenleriyle birlikte infilak ederek ödediler). Dahası, genç irisi Starkiller base aslının kötü bir kopyası gibi duruyor. Bana sorarsanız “Çok sevdiğiniz Death Star, ama daha büyüğü” filmdeki en kaçamak karar. Luke Skywalker’ın bir Jedi akademisi kurup başarısız oluş öyküsü de sanki (tıpkı Cumhuriyet gibi) mecburiyetten izleyiciye aktarılıyor, bu haliyle de biraz sönük kalıyor. Keza First Order’ın oluşması da öyle, sanki Bölüm 6’da isyancılarımız hiç başarılı olmamışlar gibi.