Star Wars The Force Awakens: Y Jenerasyonuna Nasıl Film Çekilir 101
Son yıllarda, özellikle de 2015’te Hollywood’un klasikleri yeniden çekme çabasına doyduk, sizi bilmem ama bana bu kadar tekrar fazla geldi ve bazen kendimi Alacakaranlık Kuşağı’ndaymış gibi hissediyorum. Yeniden çekilen filmler arasında her ne kadar Terminator: Genisys ve Mad Max gibi başarılı örnekler görsek de, 2015 kurgu tekrarı yapan film ve dizilerin mantar gibi ürediği bir yıl oldu bence. Her şeyin fazlası fazla.
Tabii ki bunların arasında en çok beklenen Star Wars: The Force Awakens’tı. Peki başarılı mıydı? Film kendini kesinlikle izletiyordu hatta bunun çok ötesindeydi, temposu ve aksiyonu yerindeydi. İlk sahnelerden itibaren Star Wars adına yazılmış pek çok hikaye ve oyuna sayısız gönderme içeriyordu. Malum akan yazılar çıktığında kendimi tutamadım, ağladım biraz ve benim yaşımdaki çoğu kişinin gözlerinin dolduğuna eminim. Hatta kendi adıma o kadar gaza gelmiştim ki, ilk yarıda bunun çekilmiş en iyi Star Wars filmi olduğunu bile düşündüm (İş yeni Death Star, pardon Starkiller kısmına gelene kadar). Ancak trailer’ını bile izlemeden çok düşük beklentiyle gitmiş ve filmi mümkün mertebe boş bir kafayla izlemeye çalışmış olmama rağmen, Y jenerasyonu için özel yerleştirilmiş alt metinlere dikkat etmeden yapamadım; J.J. Abrams bu mesajları o kadar kör gözüm parmağına yerleştirmişti.
Öncelikle iki noktayı açıklayayım; ben her nesilde iyisinin de kötüsünün de olduğuna inanırım, dolayısıyla hiçbir kuşağa düşmanlık taşımıyorum. Akıl yaşta değil baştadır. İnsan olmak dışında hiçbir suçumuz yok. İkincisi, internet ve tüketimin son derece hassas, hiçbir şeyle mutlu olmayan bir kuşak yarattığı fikrine sadece katılmakla kalmıyorum, görüyorum da. Hatta ucundan kendim de buna dahilim. Hollywood’un sürekli ateşlediği endüstri ve tüketim çılgınlığından çıkma mutsuz kişilere bir verip üç aldığını izlerken insanın içi acıyor.
Ben Filmi Yeni Nesil İçin Çektim, Size Ne Oluyor?
Bence J.J. Abrams Y jenerasyonundan nefret ediyor. Nasıl etmesin? Adamın şaheserini tüketim zihniyetiyle dümdüz ettiler. Alias ve Lost’tan bahsediyorum. Normalde 80’ler ya da 90’larda yayınlansa televizyon tarihinin en büyük efsaneleri listesine ilk üçten giriş yapabilecek bu diziler, internet forumlarını keşfetmiş 2000’ler gençliğinin sayısız komplo teorisi tarafından hiç edilmişti resmen. O kadar teoriye hangi senarist dayanabilir ki? Sonunda konu bağlandığında tabii kimse memnun olmadı ve aslında güzelim dizilerin kurban verilmesine rağmen, Abrams’ın bu süreçte öğrendiği dersler filmde kendini belli etmiş. Adam dersini iyi çalışmış ve tam alıştıkları gibi filmi hız manyağı yaparken oraya buraya eklediği mesajlarda sözünü hiç sakınmamış. Y jenerasyonu çocukken, eski hayranların yerden yere vurduğu bol efektli yeni üçlemeyi seyrettiler. Oysa Abrams’ın 4. yani ilk filme sadık kalması X ve Z kuşağına ilerde konuşacak ortak bir şey verecekken, Y’yi tamamen dışlamış neredeyse.
Filmi özet geçerek incelemeye niyetim yok ama söylemeden edemeyeceğim, Finn’in ölen Stormtrooper’ı tuttuğu sahne bence çok başarılı, çok kısa bir sürede ortalama Star Wars seyircisinin evrenin en kötü nişan alan robotları olarak gördüğü Stormtrooperların da insan olduğu gerçeği çok güzel verilmiş. Efekt şenliğine dönen devam filmlerinde maalesef hiç hissetmediğimiz bir şey bu. Yine karakterler için sürekli endişe edilmesi, filmin takdir edilen yönleri arasında. Tabii ölen arkadaşı tarafından kurbanlık koyun gibi işaretlenen Finn neden ve nasıl böyle bir vicdan geliştirdi? Abrams bu sorulara cevap vermek yerine şimdilik görsel mesajların arkasına sığınmış. Lucas’ın “midichlorian” seviyesindeki açıklamalarından sonra, bence böylesi daha iyi. Belki de ekip Y jenerasyonuna şimdilik güçlü görsellikten başka hiçbir şey vermek istemiyor, çünkü verince suyunu çıkarıyorlar. Kaldı ki film Star Wars; her şekilde bokunu çıkaracaklar.
Finn’in Rey’e salakça hava atma girişimleri, Han Solo’nun “loveable rogue” seviyesine ulaşmak şöyle dursun, onun inanılmaz başarısız bir taklidi ve lisede (sizin için bunlar lisede kalmışsa gerçekten şanslı bir insansınız) sık sık yaşadığımız “başkası adına utanmak” psikolojisini yeniden tattırıyor. Sonra gerçek Han Solo gelince Finn’i unutup sırıtıyoruz tabii. Ama çok da unutmayın, Finn force sensitive olup da bir yerden Mace Windu’nun akrabası filan çıkarsa ben şaşırmayacağım.
Keira Tamam da, Orlando Yok
Rey, Daisy Ridley’nin fiziksel benzerliğinden yararlanıp yeni Star Wars’un Keira Knightley görünümlü Catwoman’ı olmuş desem herhalde haksızlık sayılmaz. Fazla güçlü ve torpilli bir karakter. Asla ciddi bir dayak yemiyor, şöyle ağzını burnunu kırmıyor kimse (Yiyecektir mutlaka, ama film bazlı konuşuyorum). Rey, ne fiziksel, ne de duygusal açıdan ciddi bir darbe almamış birinin yaralanmamış azmiyle koşturuyor her tarafa. Neredeyse sıyrık almadan kendisinden çok daha fazla eğitim görmüş bir karakterin yüzüne ışın kılıcıyla imzasını bırakıveriyor. Bunun ötesinde, hisli ve iyi kalpli ve güzel bir kız olduğu için Luke’un bayrağını, pardon ışın kılıcını taşıyarak serinin esas ruhunu ayakta tutuyor, ancak bu karakter dişi olduğunda işin içine şöyle bir tehlike de giriyor; şu anda nispeten dengeli ama galaksinin Mary Sue’su olmasına ramak kalmış.
Tabii ilk düşündüren konu, Rey’in ailesinin kim olduğu. Rey’in anne-babası da tıpkı Luke gibi belirsiz ve seyirci haliyle Obi-Wan kılıklı Luke’un kızı olabileceğini düşünüyor. Ancak bu, iddia edildiği gibi tam bir “mirror story” değil, çünkü bu kez ortamda “I am your father!” diyebilecek kalemde biri yok, zavallım torununun taptığı totem olarak çıkıyor karşımıza. Pek çok kişinin kahveden gelmişçesine “Bu Snoke da kim ya, biz onu tanımıyoruz!” dedikleri biri var ki, Abrams’ın kopyacılığını haklı çıkarıyor. Kardeşim bilme zaten? Bilmemen daha iyi değil mi? Dizi forumu mu sandın sen burayı? Adam hikayeyi anlatmayı bitirdi mi ki hesap sormaya başladın? A New Hope’u izleyen seyirci Darth Vader’ın tüm geçmişini biliyor muydu?
Dahası, Kylo Ren ile Rey arasındaki elektriklenme yabana atılır türden değil. Hollywood hiçbir bilim kurgu ya da fantastik temalı filmde bir erkekle bir kadının birbirlerinin zihnini ya da ruh halini okuyabildiği bir sahneyi oraya boşuna koymaz. Bu iki karakter birbirlerine romantik ilgi duyarlarsa hiç şaşırmayacağım. Bunu bana düşündüren sadece filmdeki sahneler değil, yine güçlü görsel benzerlikler. Knights of the Old Republic oynamış olanlar, sorum size! Fiziksel bir engeli olmadan maske takan ince yapılı Kylo Ren Darth Revan’a, Rey ise kumral saçları, saçını toplama şekli ve tavırlarıyla Bastila Shan’a fazlasıyla benzemiyor mu? Ayrıca Luke’un yerini gösteren harita da görselliği itibariyle Star Forge’u hatırlatmadı mı? Rey’in esinlenmeyle dahi gücü kullanabilmesi, bana “battle meditation” yapabildiği için Bastila’nın sürekli karanlık tarafa çekilmeye çalışılmasını da düşündürdü. Bir noktada Rey ve Kylo birlikte karanlık tarafa geçerlerse yine şaşırmam (ve tempo tutarım, hem de nasıl). Hatta Snoke Rey’i Kylo’ya tercih ederse işler çok ilginçleşebilir.
Filmin başlarında Kylo Ren’in karizması tavanda, ışın kılıcıyla blaster blokluyor, ses tonu desen zaten nefis, kararları yüzünden insanlar ölüyor, acı çekiyor, yanıyor derken, maske bir çıkıyor ki, altında efkarlı bakışlara sahip sivilceli ergenden hallice bir adam! Ah, ama sivilceler yok, ana akım o kadarını da kaldırmaz! Sırf bu bile Abrams’ın internetle şekillenmiş bu gençliğe verdiği acı mesajı öyle güzel taşıyor ki. Tabii benim seyirci olarak ilk tepkim “Ah keşke çıkarmayaydın onu ya!” oldu. Ama Finn başarısız bir Han Solo taklidiyken, düşmanının kötü bir Darth Vader taklidi olması gayet adil.
Ayrıca insanlar neden onun karanlık tarafa geçtiğini bu kadar sorguladılar, anlamadım. Benim sorguladığım şey, asıl Leia’nın nasıl geçmediğiydi. Galakside First Order fink atarken kocası kaçakçılık yapıyor, o an en yetkin Jedi ise depresyon cüppesiyle inzivaya çekilmiş. Burada yine zeki hayranlar coştu; bu nasıl olurdu? Oysa Luke’un başarısızlığı mantıksız değil, kahraman olmasının nedeni iyi bir Jedi değil, tek Jedi olmasıydı. 20’sine kadar eğitim görmemişti ki ilk filmde Jedi Konseyi Anakin’e bile “Büyümüş bu!” diye burun kıvırmıştı.