Star Wars The Force Awakens: Y Jenerasyonuna Nasıl Film Çekilir 101
Her Şey Taklitle Başlar!
Ren ve Finn’in haline bakın. Şimdi şekilci bir domuz olduğumu söyleyeceksiniz belki ama ikisi de çirkin, aynı zamanda ezik karakterler. Burada güzelce olta atıldığını düşünüyorum. “Yıllarca Han Solo ya da Anakin gibi adamlarla kendinizi özdeşleştiremediniz mi? Buyrun, artık hepsi çirkin. Hepsi sizin gibi. Umudunuzu kaybetmeyesiniz diye bir de Poe koyduk ama çok yakışıklı yapmadık, kendisinden çok nasıl uçtuğunu gösterdik, çünkü tepkinizi sınıyoruz.”
Hayranlardan gelen ilk tepki de, “Yeterince karizmatik bir kötü karakter yok!” Diğer insanlar (ve sayıları çok fazla) diyor ki, “İşte tam galakside olması gerektiği gibi, ana karakterlerin biri kadın, diğeri zenci! İlerde bir de eşcinsel çıkarsa şaşırmayız. Bu süper bir şey! Cidden yaparlarsa ve o da Poe çıkarsa hiç şaşırmayacağım! ” Ah canım ya, siz ne safsınız. Dertleri galakside eşitlik mesajı vermek olsa karakterlerin hepsi insan mı olur? Gezegenleri yok olmadan gördüğümüz şey insansı varlıklar mı olur? 2000’lerden beri internetten gazı almış bütün o mağduriyetler, bütün o hassasiyetler adamlara sizin cebinizden akan para olarak geri dönecek. İşin tüketim boyutunu yazarlarımızdan Alp Bilgin güzelce irdelemiş, buyurun okuyun.
Finn ve Ren’e dönmek gerekirse, ikisinin de motivasyonları son derece basit açıklanmış, ikisi de geek camiasında haftalardır “Karakter nedir, nasıl yaratılır?” tiradlarını dinlememizin sebebi. İkisi de oldukları yerden memnun değil ve otoriteden deli gibi korkmalarına rağmen karşı gelme arzuları çok fazla. İkisi de galaksideki en güçlü silahlardan ikisini elde etmiş ama oyuncaklarını kullanmayı beceremeyen çocuklar gibiler. Burada yine Y jenerasyonuna hazırlanmış laflar var. Filmi neredeyse tamamen eski toprak Harrison Ford’un taşımış olması bile yeterince açık mesaj.
Haksızlık etmeyelim, Kylo Ren’in omuzlarındaki yük ağır. Nasıl olmasın? Babası galakside kazık atmadığı adam bırakmadığı gibi üstüne prenses tavlamış. Büyükbaba desen zaten “seçilmiş olan”, yine üstün yetenekli bir Jedi, hem de yetkin bir kraliçe tarafından kanunlara karşı gelecek kadar çok sevilmiş bir adam. Güce yatkın bir ergenseniz, sıkıntı büyük yani. Kendisi de 20 yaşına kadar çiftlikte yaşamış mütevazı amcasının eğitiminin ona yetmemiş olması normal. Bu karakterin “mirror” yani tekrar geçmiş hikayesini daha iyi açıklıyor. Anakin’in genç Jedi öğrencilerini katletmesi gibi, o da Luke’un öğrencilerini doğramış. Abrams, kendi omuzlarındaki yükle kendini Kylo’ya çok yakın hissetmiş olmalı. Bunların çoğu yüzünden okunuyor aslında, ben Adam Driver’ı başarılı buldum. Tipi öyle bir bulmuşlar ki, tüm senaryo öğeleri bir yana, hani galakside yeterince porno dergisi kalmadığı için gücün karanlık tarafına geçmiş gibi bir hali var. Bunun dedesi hormonları azdığında ancak gücü kullanarak meyve filan kesiyordu. Anakin’in annesi öldüğünde kum insanlarını harcamasını hatırlarsak, eğer Leia’ya bir şey olursa Kylo’nun ne yapacağını merak ediyor insan.
Aldırmaz mı Sizce? Ah, Gidin Az Freud Okuyun!
Ancak, burada kocaman bir ancak var. Abrams’ın bence bu filmdeki en usta işi hamlesine geliyoruz. Star Wars: The Force Awakens’ın ilk film gibi “Kahramanın Yolculuğu” ögeleri taşıdığı yazılmış her yerde. Şüphesiz. Ama burada Kahramanın Yolculuğu kavramının kökenini anlamamız lazım. Freud’a bakarsak, bir erkeğin en büyük arzusu babasını öldürerek annesiyle evlenmektir. Kahramanın Yolculuğu’ndaki üstadın ölümü, insan ırkının kalbinde yatan bu acı arzunun sosyal kabul görecek şekilde maskelenmiş halidir. Eski üçlemede bu mesajı görürüz, ama çok yumuşatılmış olarak. Luke babasını öldüremez, bu işi imparator yapar. Luke’un ailesinden bir kadınla tek bedensel teması kız kardeşi Leia ile olur, öpüşürler. Kaldı ki bu öpüşme dahi Leia’nın Han Solo’yla inatlaşmasının sebebi olarak öne sürülür. Ama ögeler oradadır. Değinmek istediğim bir nokta da, yıllar boyu hayranlar arasında yapılan “Leia için Han Solo mu, Luke mu?” temalı anketlerde Luke’un açık ara önde olmasıdır.
Abrams da bunun farkında elbet ve bence çok, çok cesur bir kararla “Neden işi özüne döndürmüyoruz?” demiş. Çünkü klasik anlatımda kahramanın öne çıkabilmesi için üstadın ölmesi gerekir. Ama Han Solo bir üstad mı? Hayır, değil. Rey ve Finn için yardımcı (helper), tanışıklıkları da çok kısa. Aslında yardımcı figür bile değil, o misyon Luke’un ışın kılıcını nasıl olup da muhafaza ettiğini hala bilmediğimiz Maz Kanata’ya daha çok yüklenmiş. Ayrıca, filmin başlarında Max von Sydow’un canlandırdığı Lor San Tekka’yı da unutmamak gerek, hiçbir şeyi açıklanmadığı halde ölen üstad figürüne çok daha uygun. Yani Han Solo dediğimizde karşımızda bilge ve iyi değil, batırmış bir baba figürü var, ne kadar sevilesi ve karizmatik olursa olsun. Kylo’nun “Beni özümden kurtar!” diyerek Han Solo’ya kılıcı saplaması, ana akım sinema tarihindeki en cesur sahnelerden biri olabilir.
Freud, insanın bu ilk hayali günahını; yani baba figürünü öldürerek yerine geçişinin getirdiği rahatlama ve pişmanlığı Totem ve Tabu adlı eserinde anlatır. Kylo’nun dedesinin maskesine tapmasının bu esere çok usta işi bir gönderme olduğunu bi rtek ben mi düşünüyorum? Vader, Kylo’nun tanrı figürüyken (totem) babası düşmanıdır (tabu). Bu konuları alıp da ana akıma bu kadar açıkça taşımak her yiğidin harcı değil. Abrams da zaten “daddy issues” meselelerini işlemeye gayet alışık; Lost, Alias, Star Trek bunların hepsinde konuya derinlemesine değindiğini görüyoruz. Sonunda çok daha basit bir senaryoyla ana hamlesini yapma şansı bulmuş ve acımamış.
İşte bir anda bütün dinamikler değişti. Sırf bu hamlesi ile Abrams, Star Wars’u bir adım ileri taşıdı bile. Kylo’nun yaptığı insanlık dışı (ya da tam insanca) hareket, özellikle de hedef kitlenin çocuklar ve ergenliğe yeni girmiş gençler olduğunu düşünürsek bakış açılarını değiştirmiştir mutlaka. Artık kendini bir akıma kaptırdığı için annesi ve babasının yıkımına neden olmakla kalmamış, sonuna kadar gideceğini gördüğümüz tehlikeli biri var karşımızda.
Yani, Rey’den yiyeceği dayağa kadar. Rey ve Kylo’nun dövüşü, adeta Y kuşağı parodisi gibi. Hamleleri son derece acemice, hele de Rey’in o bitap hali ve Kylo’nun darbelerini sürekli tek koluyla beceriksizce savuşturarak geri çekilmesinin altında çok daha farklı mesajlar varken malum kitleden yine itirazlar yükseliyor, “Karakterler doğru düzgün Jedi eğitimi almadan ışın kılıcıyla savaşıyor!” İyi de çok acemice savaşıyorlar zaten. Ayrıca bilmem fark ettiniz mi, Kylo Ren az önce Star Wars’un en anlı şanlı karakterlerinden biri olan Wookie’nin filmin başından beri normal kişileri metrelerce uçuran o manyak arbaletiyle vurulmuştu? Hem de karnından?! Hem… pardon da ışın kılıcı olmasaydı izleyecek miydiniz? Karakterler hiç kullanmasaydı “Lightsaber’sız Star Wars” diye ortalığı yıkmayacak mıydınız? Hayatınızda hiç uğraşmadan hemen yükselmeyi isteyen siz değil misiniz? Siz yapınca iyi de, film karakteri yapınca senarist beceriksiz mi? Değil bence. Hem Rey veya Finn dövüş eğitimi almamış değiller ki, “Finn tesisatçı!” diyenlerin Knights of the Old Republic’te teknik donanımdan anlayan Scout karakter yaratırken akılları neredeydi? Force sensitive bir karakteri bu kadar sınırlı düşünmek niye? Star Wars adı üstünde, işin içinde bir sürü gemi ve silah var, birilerinin anlaması gerekmiyor mu? Sırf tesisatçı diye adamı ezmeyin.
Filmdeki mesajlar bence Y jenerasyonu ile sınırlı değil. Rey’in Luke’a ışın kılıcını vermesi, bana eski rönesans tablolarındaki ilahi ilham sahnelerini hatırlattı; genç ve hevesli öğrencinin gelişiyle hayata küsmüş başarısız üstada yeniden yaşam vermesi bence seriye çok yakışan bir bitirişti. Yine Rey’in umarsızca kendisine asılan Finn ile vedalaşmasının alnından öperek ve “dostum,” diyerek kotarılması da, bence bu karakterlerle ilgili umudu kaybetmememiz için büyük bir işaret. Özetle X, Y, Z hangi kuşağa ya da hepsine mi hitap edecek ilerde bilemem ama, bence bir güç var.
Star Wars VII: The Force Awakens ile ilgili diğer yazılarımız için:
STAR WARS VII: THE FORCE AWAKENS MAKALELERİ