Star Wars: The Last Jedi – Bir Fanın İntikamı

Bakalım Daisy Ridley Güzel Yaşlanacak mı?

Yenilikten bahsetmişken, filmin girişi ve bizi bıraktığı nokta bazında bakarsak, plot olarak The Empire Strikes Back ve Return of the Jedi’dan esintiler taşımıyor değil. Buna bir de bilinçli göndermeleri eklersek (ki bazı göndermeleri oldukça kaliteli buldum) kağıt üzerinde bir benzerlik elde edebiliriz ama filmi izlerken böyle bir hissiyata kapılmıyorsunuz. Filmde net bir şekilde bu iki filme gönderme yapan dört-beş sahne haricinde, ton, hikaye ve görsellik açısından TFA gibi tam bir tekrar değil. Benzerlikler, daha ziyade şu meşhur “ring theory” ayarında tutulmaya çalışılmış.

Bir kere filmde daha önce Star Wars’da karşılaşmadığımız düzeyde esprili bir ton hakim. Önceki filmlerdeki okazyonel tek satırlık bombalardan da bahsetmiyorum, kötü adamların dahi birbirini tiye aldığı, espri tarzı olarak benzemese de seviye olarak Guardians of the Galaxy’e yakın bir durumdan bahsediyorum. Ancak özellikle başlarda bu esprili ton kontrolden çıkarak atmosferi zedeliyor. Pek çok trajik anın yaşandığı film, bu espri düzeyi sayesinde oldukça aydınlık bir tonda sürüyor, Revenge of the Sith gibi karanlığa bulanmıyor (ancak bunun iyi bir şey olup olmadığı kişisel zevke göre değişir).

*Gülüşmeler*

Gelecek Star Wars filmlerinin derinliğine dair kaleme almış olduğum şu yazıda görebileceğiniz gibi, bundan sonra çekilecek filmlerin politik ve güç felsefesi anlamında sığ olabileceğinden endişeliydim. The Last Jedi, First Order ve Resistance politikalarına selefine göre biraz daha fazla dokunuyor, fazla derinlere dalmadan. Ama sanmayın ki mesaj kaygılı bir film değil. En az Revenge of the Sith kadar dillendirilmiş mesajlar taşıyan filmde, özellikle kapitalizm, bağnazlık ve savaş eleştirisi getirilirken, dostluk, güven, umut ve iyilik üzerine pek çok duygulandıran mesaj da havada uçuşuyor. Bununla kalmayıp force üzerine doyurucu üç beş kelam edilmesi (her ne kadar Luke filmin ilk yarısında bu konuda gereksiz bir ketumluk sergilese de) beni biraz rahatlattı.

İlk Jedi tapınağı.

Bu anlamda George Lucas’ın evrenine, bir önceki filme kıyasla çok daha saygılı bir film The Last Jedi. Ön üçleme bu sefer tamamen yok sayılmıyor, oradaki olayların ve kişilerin bahsi az da olsa geçiyor. Ayrıca filmde üzeri çizilmeyen karakterler ve olgular elden geldiğince detaylandırılmış. Artık hem protagonistlerimizin, hem de antagonistimizin nasıl insanlar olduğuna dair çok daha fazla ipucumuz var. Geçmişe dair sorulardan ise en önemlilerinden biri flashbacklerle detaylandırılmış. Ama tüm bunlar iyi mi olmuş, sizi tatmin eder mi, tartışmaya açık. Zira özellikle orijinal üçlemeden kalan karakterlerimizde radikal gelişmeler ve dönüşümler var. Delicesine bayılan da gördüm, tiksinen de.

Kavga Çıktı!

Karakterler demişken, üç önemli yeni karakter filmde yerini alıyor. Bu üç karakter, filmin yukarıda değindiğim siyasi ve sosyal mesajlarını aktarma misyonunu üstleniyorlar. Olaylara bir miktar boyut katan bu karakterler evrene bir şey katıyor mu tartışılır. Ama özellikle Benicio Del Toro’nun canlandırdığı DJ karakterini önümüzdeki filmlerde de görmek isterim. Diğer ikisi ise maalesef yeterince iyi çalışılmamış.

Benicio Del Toro

Del Toro’nun oyunculuğu gerçekten çok renkli. Açıkçası, bu adamı bu tip şaşırtıcı yan rollerde görmek (Snatch, Sin City, Guardians of the Galaxy) yüzümü güldürüyor. Diğer oyunculara baktığımızda, hem Hamill ve rahmetli Fisher, hem de yenilerde ciddi bir ilerleme katedildiğini görüyoruz. Bu da Abrams’ın oyunculuk yönetimi açısından da ne kadar başarısız olduğunun canlı ispatı. Boyega ve Driver ciddi anlamda çok daha az rahatsız edici, hatta sempatimi kazanmaya başladılar. Fisher’ın The Force Awakens’daki donuk hallerinden eser yok, gayet keyifli bir oyunculuk sergilemiş. Bu fark da yönetmenin onu bir önceki filme göre çok daha merkezi bir noktaya yerleştirebilmesini sağlamış. Isaac bir kaç kat derinleşen karakterinin hakkını gayet rahat veriyor. Üçlemenin ana karakterleri arasında en pişmişi diyebiliriz. Baş rolleri Hamill ile paylaşan Daisy Ridley ise maalesef yine kendini rolüne verememiş görünüyor. Yeni üçlemenin Abrams’dan sonra en büyük talihsizliği bu oyuncu seçimi sanırım.

Bakalım Daisy Ridley Oyunculuğu Öğrenecek mi?

Bir Star Wars filminden bekleyeceğiniz ölçüde, dozu kaçmamış bir fan service de filmde yer buluyor. Gerek özlediğiniz bazı karakterler, gerekse çeşitli kahramanlıklar, salondan ciddi alkış topladı. Tek büyük eksik iyi ve anlamlı bir ışın kılıcı düellosuydu. Yerini alan aksiyon sahnesi ise… olmamış diyelim. Müziklerde ise çok şapka uçurtan bir yenilik olmasa da güçlü bir kullanım var. Bazı sahnelerde sessizliğin de vurucu bir biçimde kullanılması söz konusu.

Ve tabii ki bir Disney filminin en güçlü yönü yine estetik. The Force Awakens’da bu konuda övgümü kazanan bir güzellik vardı ama orijinallik (her konuda olduğu gibi) eksikti. The Last Jedi’da bir fanın arayabileceği neredeyse her türlü görsellik var. Filmin yabancı gezegenlerde geçtiğini hissettiren coğrafyalar ve faunalar, eskilerin yanında yeni ve başarılı gemi tasarımları, çok başarılı efektler. Şu Power Rangers kılıklı kostümler dışında görsel olarak rahatsız edici bir şey bulamadım ama bu da Rian Johnson’ın kötü espri anlayışıyla ilgili olabilir diye düşünmüyor değilim.

Bakın bu çok yanlış.

Sonuçta karşımızda selefinden çok daha “önemli” ve beraberinde çok daha fazla tartışma getirecek bir yapım var. Eminim ki gerek yukarıda bahsettiğim tutarsızlıklar, gerekse yapılan radikal seçimler pek çok fanı kızdıracak, bazılarını da sevindirecek. Ben filmin tazeliğini ve yönetmenin imzasını taşıması durumunu olumlu karşılıyorum ama sonuçta üçleme iyi bir yere gidiyor değil. Şunu kabul etmemiz gerekir ki, artık George Lucas’ın eserinin (yıkıntıları) üzerine kat çıkmak beyhude bir uğraş. Abrams’ın attığı temel ise çürük. Eğer devam etmek zorundaysalar -ki maddi olarak öyle- en doğrusu hepsini yıkıp yeniden başlamaktı, Johnson da bunu yapmaya çalıştı. Elbette çok daha iyisi olabilirdi ama en azından doyurucu bir film The Last Jedi ve en az bir kez izlenmeyi hakediyor. Güç bizimle olsun!

Yorumlar