Star Wars The Last Jedi: Hiç Beklediğiniz Yere Gitmeyen Bir Film

Star Wars ayına gelmiş bulunmaktayız. Artık her Aralık’ta illa bir Star Wars filmi göreceğiz. Force Awakens ile eski bir dosta sarılır gibi hissettiklerimiz zamanla “Aslında o kadar da iyi bir film değildi”ye doğru evrilmiş, Rogue One ile Star Wars’un aslında ne olduğunu hatırlamıştık. Bu filmin sardığı yaralar sayesinde bu filme olan beklentiler yükselmişti. JJ Abrahms’ın da The Last Jedi’da filmde yönetmen koltuğunu Rian Johnson’a bırakması, bu sefer belki yaratıcı bir şeyler izleriz hissi uyandırmıştı bizlerde. Ben bu filmi hem bir sinefil, hem de Star Wars fanı olarak değerlendirmeye çalışacağım. Yazı yoğun biçimde spoiler içereceği için izlemeyenleri uzak durması gerektiğine dair uyarayım.

Yönetmen Seçimi Üzerine

“This is not going to go the way you think.” – Luke Skywalker

Okuduğum bir yabancı makale de bu şekilde başlamıştı eleştirisine. Filmi izlerken ben de filmi anlatan anahtar repliğin bu olduğunu düşünmüştüm. Luke’un, Rey’den gelen ışın kılıcını düşünmeden arkasına atması ise yine filmde ne göreceğimizin minimalize edilmiş hali gibiydi.

Yönetmen Rian Johson, Looper filminin yönetmeni olarak biliniyor. Vizyona girdiği sene sessiz sakin işini yapmış ancak yönetmene övgüler düzülmesine sebep olmuş orta şeker bir bilimkurgu filmiydi. Zaman mefhumuna getirdiği herhangi bir yenilik yoktu ama anlatım olarak filmin farklı olduğunu hissedebiliyordunuz. Bu filmi izleyen Kathleen Kennedy ve saz arkadaşları, doğru ismin Rian Johnson olduğuna karar vermişler. Bu kararlarının sebebi bana göre önceden tasarlanmış bir hikaye arkı. Bu konuda internette çok söylenti dolaşıyor olsa da yeni üçlemenin en başından tasarlanmış olduğu fazlası ile anlaşılıyor. Şahsi fikrime göre  başta Kathleen Kennedy olmak üzere JJ Abrahms ve Lawrence Kasdan karakterler yarattılar yeni bir hikaye iskeleti tasarladılar ve dizi mantığında olduğu gibi neyin nerede başlayıp nerede sona ereceğine karar verdiler. Mühim olan bu aradaki boşluğu kenarlara taşmadan doldurmaktı.

JJ Abrahms, hikayeyi yeniden başlatmakla yükümlü olduğu için omzundaki sorumluluk çok fazlaydı. Açıkçası ben efsane bir iş çıkarsa bile taşlanacağını düşünmekteydim. Onlar da bunun farkında ki, risk alınmamış klasik bir Star Wars filmi ile karşımıza çıktılar. Sonuçta eleştirmenlerin beğendiği, (Metascore puanı 81’dir. Bunun ne kadar değerli bir puan olduğunu çok beğendiğiniz filmlerin puanlarına bakarak bile anlayabilirsiniz, eminim çoğundan yüksektir.) ancak fanların, “Bu bir A New Hope remake’i,” diyerek burun kıvırdığı bir film ortaya çıktı. İki tarafın da perspektifi farklıydı ve kendi baktıkları taraftan haklılardı. Günümüzde filmler yeterlilikleri ile değil, ne kadar risk alıp başarılı oldukları ile ölçülüyor. Sinema izleyicisinin daha kültürlü oluşu buna büyük bir etken (Kesinlikle Türk izleyicisinden bahsetmiyorum).

İşte bu ara doldurma kısmında sekizinci ve dokuzuncu filmlerin senaryosu bu işte gerçekten iyi olan Rian Johnson’a emanet edilmişti. Hatta dokuzuncu filmin yönetmeni olarak Jurrasic World’un yönetmeni Colin Tremerrow’un seçilmesi bir tesadüf değil, planlanan bir şeydi. Büyük ihtimalle “Eğlenceli bir şekilde seriyi sonlandırıyoruz” tadı almak istemişlerdi ama yönetmenin yetersizliğini fark ettiklerinde, bu işi en iyi yapan adam olan JJ’ye geri döndüler.

Yapıbozum Nedir? 

Yeniden Rian Johnson seçimine dönersek, sekizinci filmin tıpkı Empire Strikes Back gibi serinin tonunun değiştiği, hikayeye katmanların çıkıldığı film olarak düşünüldüğü akla yatkın geliyor. Çünkü Rian’ın yönetmenlikten öte iyi yaptığı şey senaryo yazmak. Bugün bu filme dair eleştirileri okuduğunuzda script’in delicesine övüldüğünü göreceksiniz. Bunun sebebini özetleyen sözcük ise İngilizce, “Deconstruction,” Türkçemizde “Yapıbozum.” Bize sinema derslerinde de öğretilen önemli bir kavram yapıbozum. Adı üstünde oturmuş hikaye kalıplarını yıkmak üzerine bir metin yazmak temel mesele. Elbette bunu görsel anlatıya da iyi yedirmen gerekiyor.

Yukarıda da dediğim gibi Luke, o ışın kılıcını düşünmeden arkasına atarak ve o sözü söyleyerek filmin temellerini sarsacağını başarıyla özetliyor. Ardından yine Luke’un ağzından Jedi’lara tokat gibi bir eleştiri geliyor. Star Wars tarihinde ilk defa bir Jedi’ın, bu düzeni eleştirdiğini görüyoruz. Force Awakens’ta JJ Abrahms’ın yazdığı iyi-kötü kavramlarının net çizgilerle ayrılmadığını, Sith’lerin galaksiyi ele geçirmesinde Jedi’ların kibrinin başrol oynadığını dile getiriyor.

Filmin en başına dönelim, akan yazılar o kadar Empire Strikes Back geliyor dedirtiyorken, sahnenin bir uzay savaş sekansı ile açılması bizi şaşırtıyor. Basit düşünürsek başlangıç aynı, ama yönetmen sizi beyaz buz çöllerine bırakmak yerine, uzayın karanlık boşluğuna düşürüyor. İntihar saldırısına girişen Asyalı ablamız ile beraber de, tamam kapkaranlık bir film izleyeceğiz demeye başlıyoruz.

Devam eden süreçte, Yoda-Luke eğitiminin izdüşümü olarak Luke-Rey karakterlerini izliyoruz. Evet bu serinin asileri olan direniş, bu serinin imparatorluğu olan First Order’dan yine kaçıyor. Millenium Falcon ile ayrılan Han-Leia-Chewie üçlüsü yerine direnişten bağımsız bir şeyler yapmaya çalışan Poe, Finn ve karakterinin adını bile hatırlayamadığım Asyalı pilotumuzu görüyoruz. Finn tarafının macerası filmden çıkarılsa çok şey eksilir miydi bilmiyorum ama o tarafta Benicio Del Toro’nun canlandırdığı DJ karakterini daha çok izlemeyi isterdim doğrusu.

Direniş içerisinde casuslar olabileceği fikri filmin büyük bir kısmında aklımıza sokulmaya çalışılıyor. Finn tarafında DJ karakterinin, iyi ve kötü yoktur sadece savaş vardır sözü ile güçlü bir alt metin oluşturulmaya çalışılıyor. Savaştan kazanan zenginler metni yine Star Wars tarihinde görülmemiş düzeyde bir eleştiri. Rian bu alt metin unsurlarını senaryoya yedirirken hiç çekinmiyor. Adaya döndüğümüzde Rey’in karanlık bir mağarada kendi ile yüzleşmesi (karşısına Darth Vader gelecek diye bayağı korktum) MTV kliplerini andıran bir yavanlıktayken, Kylo ile kurduğu bağ yine izleyiciyi acaba sorularına yönlendiriyordu.

Yapı Bozayım Derken Göz Çıkarmak

Luke’un Kylo’yu anlık bir gaflete düşüp öldürmeye çalışması ise bana göre senaryonun en büyük ayıbıydı. Elbette Rian’ın bu olayı filme yerleştirmesi de yapıbozum amacından başka bir şey değil. İyi ile kötüyü grileştirmek ve mevcut kalıpları yıkıp atmak derdinde bu adam. Mark Hamill’in de önceki röportajlarında, “Karakterimin gelişimini hiç beğenmedim,” deyişini hatırlayalım, sizce de Vader’ın içindeki iyiliğin açığa çıkması için ölümü göze alan bir karakter, “Karanlık tarafa geçebilir bu çocuk öldürmeliyim!” diyebilir mi sorarım size?

İlerleyen süreçte Rey ile Kylo’nun bir araya gelmesi ve Snoke ile yüzleşmesi tam anlamıyla Return of the Jedi idi. Asansörle beraber çıkıp, iki tarafın da benim sahama geçtiğini gördüm diyalogu o kadar tanıdıktı ki, izlerken istemsizce gülümsedim. Snoke ve Ren Şövalyelerine dair herhangi bir şey açıklanmadan Snoke’un ölümü (uygulanış olarak zekice ama bir karakteri böyle pisi pisine harcamak bana kolaya kaçmak gibi geliyor) ve ardından Rey’in sıradan biri olduğu gerçeğinin yüzüne vurulması yapıbozum dediğimiz şeyin artık zirve yaptığı andı.

Çoğu izleyici de Abrahms’ın inşa ettiği şeylerin yıkılması olarak yorumlansa da bu ikilinin son filmde beraber çalışacağını hatırlayalım, bunların hepsi zaten planlanmıştı. Bütün film boyunca kim iyi kim kötü, kim ne tarafa geçti geçecek derken Empire Strikes Back Yoda’sının belirmesi ve klasikleşmiş “Tereddüt etme, direkt yap!” mottosunu uygulaması ile filminde yapısal kırılma noktası oluyor ve artık tereddüt diye bir şey kalmıyor. Taraflar yeniden netleşiyor.

Film yeniden Star Wars oluyor ve epikliği konusunda tartışma götürmez bir savaş sekansı ile sona eriyor. Buradaki savaşın da Hoth Savaşına benzerliği kuşku götürmez. Bu da aslında bir yapı bozum örneği. Filmin başında beklediğiniz şey size sonuna sunuluyor. Tıpkı serinin üçüncü filminde beklediğiniz sahnenin filmin ortasında çıkması gibi.

Sinematografi ve Oyunculuk Şovu

Yönetmenden ve tarzından çokça bahsettik, biraz da diğer unsurlara değinelim. Şahane sinematografi size sürüsüne bereket screenshot ve eve asmalık poster fikri sunuyor. Herhalde kimsenin tartışmadığı tek kısım burası. Onun dışında oyunculuklarda zirve yapmış durumda. Geçen filmin en zayıf halkası olan John Boyega bile daha derli topluydu. Oscar Issac’e sonunda istediğimiz süreler verilmiş ve neler yapabildiğini bize göstermiş. Daisy Ridley yine aynı, olanca sempatikliği ve inandırıcılığı ile Rey’i layığıyla canlandırıyor.

Karanlık tarafta Domnhall Gleeson’ın abartılı oyunculuğu yer yer sırıtsa da karaktere yakıştığını belirtmek gerekiyor. Özellikle sonlara doğru iyice sempatik kötü halini alıyor. Adam Driver ise bu filmin oyunculuk şampiyonlarından biri. Gerçekten hem karakteri hem kendisi maksimum seviyelerde kendilerini geliştirdiler.

Ayrı değerlendirmek istediğim ikili ise Leia ve Luke. Öncelikle merhum Carrie Fisher’ın Leia karakterini belki de seride hiç görmediğimiz seviyelerde oynadığını belirtmek gerekiyor. Superman’e nazire yapan sahnesi haricinde onun olgunlaşmış oyunculuğunu izlemek büyük bir keyifti ve gerçek hayata gözlerini yumsa da sanal dünyada hala yaşıyor olduğunu bilmek duygusal olarak derinden etkiliyor.

Öbür taraftan Mark Hamill ise gerçek anlamda serinin oyunculuk şampiyonu. Gerçekten çömez hallerinden ve old school oyuncu hallerinden kurtulup, karakterin duygusal gel-gitlerini o kadar iyi yansıtıyor ki onu izlerken hiç sıkılmıyorsunuz. Filmin başındaki hali ile sonundaki halini düşündüğünüzde bile bir fark görebiliyorsunuz, gerçekten karakterini oynayan değil yaşayan oyunculardan ve bu film ile kıymetinin bilinmesi beni gerçekten mutlu ediyor.

Daha İyiye Dair Umut

Filmin müzikleri konusunda çok şey söyleyemeyeceğim. Bu yazıyı yazarken soundtracki de baştan sona dinleme şansı buldum. Filmde rol çalan müzikler vardı pekala ama bunların hepsi eski bestelerin yeniden elden geçirilmiş halleriydi. John Williams’ın özellikle yeni seride üşengeçlik yaptığını düşünmekteyim. Belki George Lucas’ın yokluğu belki de genel bir yorulmuşluk hissi. Force Awakens’ta Rey’s Theme ve March of Ressistance gibi güzellemeler vardı ama burada tek bir orijinal iş yok. Büyük ustaya yakıştıramadık umarım devam filmlerinde ortaya daha orijinal işler çıkarır.

Star Wars The Last Jedi iyi bir film. Force Awakens’tan bir tık yukarıda. Aldığı riskler ve anlatım yapısıyla seri içinde farklı bir yere konulmayı hak ediyor. Şahsi fikrim hala bir Rogue One olamadığı yönünde ama zaten diğerleri gibi olmaya çalışan bir filmde değil. Her ne kadar içinde Empire Strikes Back ve Return Of The Jedi’dan sahneler barındırsa da finali ile çaktığı umut kıvılcımına sarılmamak elde değil. Umarım hikaye bu film ile atılan yeni temeller üzerinden yükselir ve iyi bir final ile Skywalker Saga’nın da sonunu getirir. Güç bizimle olsun.

Yorumlar