Suicide Squad: Bir Türün İntihar Filmi
Ülkemizde bir hafta geç olarak vizyona giren Suicide Squad’ı gece seansında izleme şansı buldum. Gerek eleştirmen puanları gerekse fragmanlardan gerekli randımanı alamıyor oluşum sebebiyle filme karşı ciddi ön yargılı içinde olduğumu belirtmem gerekiyor. Filme girmeden önce ağır eleştirilerin zıddında hiç beklemediğim insanlardan bile olumlu yorumlar gelince filme karşı ön yargım biraz olsun yumuşadı. Filmin ilk yarısını bütün hatalarına rağmen eğlenerek izledim. Zaten kendini ciddiye almayan bir filmden Dark Knight performansı beklemek yersiz olurdu. Tamamen optimist bir kafayla ikinci yarıyı izledim ve resmen üst üste yumruk yemişe döndüm. Ben beğenmeye çalıştıkça beni kendinden uzaklaştıran filme dair hata bulmaktan yorulduğum ve sinirlerimin bozulduğu anlar dahi oldu. Yazının devamı korku, şiddet ve SPOILER ögeleri içereceği için filmi izlemediyseniz uzak durmanızı tavsiye ederim!
İlk olarak film eleştirisi mevzusuyla bir giriş yapmak istiyorum. Biraz hayattan ve insanlardan şikayet etmek niyetindeyim. Ben bir sinema bölümü mezunuyum ve gerçekten çok yetkin hocalar tarafından eğitildiğime inanıyorum. Elbette bu bölümü okumadan önce de sıkı bir sinefildim. Sinema benim için iyi vakit geçir unut tarzı bir şey olmadı asla. Üstüne bir film nasıl eleştirilir üzerine iyi kötü bir eğitim aldım ve eleştirilerimi yaparken dikkat ettiğim bazı hususlar var. İlk olarak seyirci beklentisi neydi? Film bunu karşılayabiliyor mu gibi soruları yanıtlarım, sonra filmin teknik yeterliliği incelerim. Bu gereklidir, yoksa benim Mona Lisa tablosuna baktığımda gördüğüm şeyle yıllarını sanat tarihine vermiş bir adamın gördüğü şey arasında bir fark oluşmaz. Son olarak genel izleyici perspektifinin kıstaslarına geçerim ve artık burada söylediğim çoğu şey öznel düşüncelerimi içerir. Bu şablon üzerinden film eleştirisine geçmek istiyorum.
Doğrusu film ilk duyurulduğu andan itibaren Marvel’ın “Guardians of the Galaxy” ile yakaladığı başarıdan “feyz” alan ve kahraman filmlerine farklı bir bakış açısı sunmak amaçlı ortaya çıkmış bir proje olarak anıldı. Sırayla hikayesi, teknik ekibi, karakterleri ve oyuncuları belirlendi. İlk ortaya çıkan toplu fotoğrafa gelen yorumları dün gibi hatırlıyorum. Yorumların çoğu olumsuzdu, ama kısa süre sonra Jared Leto’nun Joker pozu yayınlandığında ortaya çıkan kargaşaya kıyasla hiçbir şeydi. Hayranları ikiye bölen bu pozun ardından ilk fragman düştü ve o karanlık yapılı atmosferiyle film beni bayağı ikna etti. Daha sonra her ne olduysa fragmanlarlar gittikçe daha neşeli bir hal almaya başladı. Logosu bile siyah ağırlıklı tasarımdan çıkıp bir anda disko topu gibi parlamaya başladı. Filmin ilk eleştirileri düştüğündeyse Batman V Superman: Dawn of Justice filmini aratmayacak seviyede ağır eleştirilerle karşılaşıyorduk. Kişisel olarak filme bakış açımla çokça uyuşan bu eleştiriler benim beklentimi düşürmeme yol açtı. Daha sonra David Ayer’ın “Fuck Marvel” gafı, sette yaşandığı iddia edilen tatsız olayların haberleri falan derken, filme karşı ciddi bir ön yargı oluştu bende. Elbette bütün bunları topladığımızda ortaya eğlenceli, yer yer karanlık ögeler taşıyan, süper suçlu perspektifinden göreceğimiz bir film beklentisi çıkmış oluyordu. Peki film bunu karşılıyor mu? Aslında cevap hem evet, hem hayır. Eğlenceli mi? Fazlasıyla. Peki bu adamlar cidden o çizgi romandaki veya tanıtımda oldukları kadar vahşi suçlular mı? İşte bunun cevabı net bir hayır! Üstelik filmin kanlı, vahşi bir yapım olduğunu söylemekte mümkün değil. Yazının ilerleyen kısmında bu düşüncelerimi daha ayrıntılı ifade etmeye çalışacağım.
İşte filmin büyük oranda sınıfta kaldığı yer burası. Doğrusu şu ana kadar DCEU filmlerinin sınıfta kaldığı yer burası desek doğru olur. Batman V Superman: Dawn of Justice filmi büyük oranda kayıp plotları, birbirini desteklemeyen kesitleri ve karakterizasyon hatalarıyla eleştirildi. Öncüsü olan Man of Steel, bu iki filme kıyasla teknik açıdan çok daha yeterliydi. Bunda Christopher Nolan’ın doğrudan etkisi olduğunu düşünmekteyim. O filmde de devasa boşlukları vardı (İlk aklıma gelen Superman’in bir anda kıyafetini giymesi). Ancak bu filmler kadar göze batmıyordu, çünkü filmin hikayesine iyi yedirilmişti. Suicide Squad ise bu konuda çığır açıyor desem yeridir. Filmdeki kurgu hatalarını görebilmek için sinema okumanıza da gerek yok, sinefil olmanıza da. Resmen bir kesit önce solda duran adamın bir anda merkeze geçtiği, sinemada “Jump Cut” denilen tekniğin bilinçsizce uygulandığı bir ton sahne mevcut. Ben şahsen 11 tane net saydım ama dahası vardır sanıyorum. Doğrusu bu seviyede hatalar öğrenci filmlerinde görülen şeylerdir ve bu bütçelerde çekilen bir filmde nasıl yapılmış çözemedim.