Suicide Squad – Karpuzlu Vivident Çiğneme İsteği Uyandıran Bir Uyarlama!
Projenin David Ayer’in ellerine teslim edilmesinin doğru bir tercih olduğunu düşünenlerdendim. Bu konudaki fikrim, filmi gidip gördüğümde de pek değişmedi. Evet karşımızdaki bu devasa grafiti çalışması DC duvarlarına nakşedilmiş dört dörtlük bir gangster öyküsüne tekabul ediyor! Fikir aşamasında Death Race, The Dirty Dozen ve The Running Man gibi geniş bir referans noktasına sahip olan Suicide Squad ekibi de tamamen gözden çıkarılabilir, boyunlarındaki patlayıcı zımbırtılar sayesinde kaçma olasılıkları ellerinden alınmış ve intihar timiyle birlikte hareket etmek dışında hiç bir alternatifleri yok! Bu sayede “suçlulara nasıl güveniriz?” sorusu da öyle fazla epistemolojik kasılmalara mahal vermeksizin ortadan kalkmış oluyor anlayacağınız.
Tabir ne kadar doğru bilemiyorum ama ortada bir “varoş sineması” kavramı varsa, kendi jenerasyonu içerisinde düşünülecek ilk isimlerden biri Ayer! Filmografisi kaliteli suç filmlerinden oluşan yönetmenin farkını ortaya koyacağı asıl nokta ise, karakterlere yaklaşım biçimi… Kabul etmek gerekir ki, Amanda Waller, üzerine çok fazla düşülmese bile (ki bunda Viola Davis’in tavizsiz oyunculuğunun payını es geçmeyelim) öykünün en sert karakteri. Hatta tam bir Ayer karakteri! sert, kaypak ve acımasız. Training Day’in unutulmaz kare ası Alonzo Harris’in dişi versiyonu adeta! Peki ekibin geri kalanı? İşte filmin değerlendirilme ölçütü büyük oranda burada yatıyor bana sorarsanız. Yani eğer ki Margot Robbie’nin şapşal, sık sık “ay ne baktınız öyle ayol?” dumuruna uğrayan Harley Quinn’i hoşunuza gittiyse; Jared Leto’yu baby face, serseri aşık Joker postunda inandırıcı bulduysanız, “koca kafalı Killer Croc neden bu kadar sevimli” sorusunu sormaya gerek görmüyorsanız, Enchantress’in kıvırta kıvırta büyü yapması da hoşunuza gittiyse Suicide Squad hakkında yapılan pek çok olumsuz eleştiri sizin için anlamsız gelecektir. Ekseriyette izleyicilerin Jared Leto ile kafayı bu kadar bozması da garip değil. Bir misafir karakteri filmin esas tanıtım yüzü yaparsanız uğrayacağınız hüsran ortada! Yapımcıların bu stratejik karmaşayı bile isteyerek yarattıklarını da biliyoruz pek tabi! Tartışmaların çoğunun Joker üzerinden gitmesi zaten kendilerinin beklediği, dahası hedeflediği bir şey. Bir de bunun üzerinden filme çakmak şahane bir “oltaya gelme” durumundan fazlası değil anlayacağınız.
Yukarıdaki sorular büyük oranda filmin bir uyarlama olarak ne kadar başarılı olduğuyla da alakalı ki, kabul edelim kariyerinde belki ilk defa tek başına yardıra yardıra öne çıkmadığı bir yapımda yer alan Will Smith’in Deadshot çeşitlemesi, bu kalabalık içerisinde bile fazlasıyla ağır, hissedilebilir ve oldukça da inandırıcı! Jai Courtney’in Boomerang gibisinden DC aleminin en paçoz kötüsünü bu kadar inanarak ve isteyerek canlandırması da artı hanesine kazınacak başka bir puan… Jay Hernandez’in Diablo’su ise ne yalan söyleyeyim biraz daha fazlasını hak ediyordu ki Ayer’in en çok iltimas geçeceğini düşündüğüm karakter de kendisiydi hani! “Askerim ulan ben!”, “Amarıganın çıkarları için şey ediyorum!”, “Aynı zamanda hem yakışıklı hem de aşığım ve bunu biliyorum” modunda etrafta gezinen Rick Flag de ortalıkta kasıntı kasıntı dolaşmaktan biraz daha fazlasını yapabilirdi. Hiç değilse filmin yaş skalasını bir iki tık daha yükseltmek adına Flag ve Deadshot arasında geçen diyalogların “aha da böyle lafı koyarlar” kıvamından çekilip daha derinlikli hale getirilebileceğini düşünüyorum! Bu türden hamleler ne hedef kitleyi üzerdi ne de gişede bilmemkaç yüz bin bilet daha az satılmasını sağlardı. Madem ki daha karanlık bir evren yaratmakla övünüyorsun ve madem ki karakterlerin ruhunu deşmek senin için bu kadar önemli, o halde Reese ve Wernick gibi hınzır adamların kalemini kırıp, elindeki bir ton karakterden hiç değilse 1-2 tanesine ciddi bir şans tanı!