Suicide Squad : Perşembenin Gelişi Çarşambadan Belli Olur
Şüphesiz, bir kısım okur yazının başlığını okuyunca “BvS o kadar kötüydü ki, bunun da kötü olacağı belliydi,” demek istediğimi düşündü. Oysa başlığı seçmemin nedeni, Batman v Superman eleştirmenler tarafından topluca gömülür, hatta mezar taşına benzetilirken gelen şu haberlerdi. Warner Bros, eleştiriler yüzünden alarma geçerek Suicide Squad’ın “komik” sahnelerinin arttırılması gerekiğini buyurmuştu. Ben de, Batman v Superman yazımda bunun çok üzücü bir gelişme olduğunu söylemiş, ama çok da üzerinde durmamıştım, ne diye moralimi bozacaktım ki? Ne yazık ki korkum haklı çıktı ve karşımızda hangi türe ve tona bürüneceğine karar verememiş bir film var. Daha doğrusu, yanlışlıkla birbirine montajlanmış gibi duran bir kaç tane film var. Üstelik, gerçek tam olarak da bu. Ne demek istediğimi merak edenler, hemen dördüncü sayfaya atlayabilir.
Peki bu Suicide Squad’ın kötü bir film olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, bence kötü değil. Peki iyi mi? Maalesef buna da net cevap veremiyorum. Hadi ama arkadaşlar, karşımızdaki film anlatım ya da kalite olarak bir Age of Ultron’dan daha kötü değil. Ama şu var : Marvel hayranı, beklenti skalası nedeniyle Age of Ultron ayarında film kaldırır. Ama DC hayranı bünyesine dahi almaz, zaten patırtı da çoğunlukla bundan çıkıyor. Nedenlerini ilerleyen sayfalarda açıklayacağım.
Pek çok insan gibi benim de filme puan vermem gerekirse, 10 üzerinden 6,5 – 7, -hatta yine eleştirilerin adaletsizliğinden ötürü- 7,5 veririm. Mesele şu ki, BvS gibi bir filme puanım çok daha yüksek olurdu. Ama açıkçası 90’lardan bu yana sinema anlatım tarzının ne derece değiştiğini düşünürsek, beyne yüklenen 2,5-3 saatlik veriyi “iyi,” kötü,” “boktan”, “vasat”, “mükemmel,” “tırt” gibi kelimelerle tanımlamak, yine bence doğru değil. Peki film beklentilerimi karşıladı mı? Kısmen. İtiraf edeyim ki, uzun süredir duygularımı bu kadar hızlı değiştiren bir başka film izlememiştim. Suicide Squad’ın özellikle açılışını ve karakter tanıtımlarını çok sevdim. Ama üç nokta var ki, gösterimden çıktıktan sonra on beş – yirmi dakika kadar Warner Bros’tan (DC’den değil) şiddetle nefret etmeme sebep oldu. Bunları anlatacağım, ama önce üzerinde durmak istediğim bazı konular var.
Bir film beğenilmediğinde ya da beklentilerin altında kaldığında, bir günah keçisi aranır. Seyirci bazında, genellikle bu kişi filmin yönetmeni olur ve linç edilir, Batman v Superman’de Snyder’a yapıldığı gibi. Bunu, sinema seyircisinin Hollywood’un genel olarak nasıl çalıştığını bilmemesine veriyorum. Ülkemizde doğru düzgün bir eğlence sektörü olmadığını düşünürsek, empati kurulamaması gayet anlaşılır bir durum. Üstelik, yurtdışındaki sitelerde de bir sürü dünyadan habersiz yorum var. Bilmeden yönetmenlere uzun öğütler verenler, hatta analiz yapanlar filan hayli komik oluyor. Hem orada, hem bizde “Kötü bir filmi eleştirirsek, daha kaliteli işler çıkar,” filan diyenler mevcut. Yani ben böyle düşünenlere cidden sormak istiyorum, yavrum siz bu kadar saf nerede büyüdünüz? Güzel mi oralar, hayat var mı?
Siz filmleri gömdükçe, çoğu yapımcı “Aman, ana kitlemizi memnun edelim!” demez, başka kitlelere yönelmeye başlar. Üstelik, söz konusu DC olunca bunun çok daha geçerli nedenleri var. Gelin, en başından hepsini sırasıyla anlatayım.