Bu yazı filmi izlemiş olanlar için yazılmıştır. Bol miktarda spoiler içermektedir. Filmi izlememiş olanların aşağıda bağlantısı bulunan spoiler’sız yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum.

2029 yılında makinaların mağlup edilmesiyle birlikte, Skynet’in B planını bilen John Connor, son görevini tamamlamak adına, Kyle Reese’i annesi Sarah Connor’ı koruması ve -başta kendi varlığı olmak üzere- mevcut zaman çizgisini güvence altına alması için geçmişe gönderiyor. Bu noktada bir an “The Terminator”ü izliyor hissine kapılıyoruz. Atmosfer, mekanlar, diyaloglar hatta kamera açıları bile ilk filme benziyor. Buna ara sokaktan çıkan köpek, parlak ışıkla gözleri kamaşan evsiz, Kyle’ın adamcağızın pantalonunu çalması ve polisin Kyle’ın peşine düşmesi de dahil. Nostaljiyle mest olmuşken, Kyle’ın peşindeki polisin aslında T-1000 olduğu gerçeğiyle irkiliyoruz. İşte o zaman filmin bilindik hikayeden farklı bir örgüsü olduğunu anlıyoruz ilk kez.

Oyuncu Seçimi Çok Başarılı

“I Saw the Devil”, “G.I. Joe”, “Red 2” filmlerinden bildiğimiz Güney Koreli oyuncu Byung-hun Lee tarafından canlandırılan T-1000, ifadesiz ve ürkütücü oyunculuğuyla tıpkı Robert Patrick gibi kısa süre de olsa içimize korku salmayı başarıyor.

İkinci filmde kısaca bahsedilen ancak üzerinde çok durulmayan kendini bıçak ve sivri silahlara dönüştürebilme yeteneği, Terminator Genisys’te fazlasıyla kullanılmış. Bu durum, karakteri daha tehlikeli hale getirse de T-800(Paps) ve Sarah Connor’ın T-1000’i nasıl yok edeceklerini bulduklarını görüyoruz.

Kız Evlat Öz Evlat

Skynet, Sarah Connor’ı 1984’te değil, 1973 yılında öldürmeyi denemiş, ancak henüz kim olduğunu bilmediğimiz biri, gelecekten kadim modelimiz T-800’ü göndererek Sarah’yı kurtarmıştır. Geçmişi kökten değiştiren bu gelişme sonrasında Sarah ile Paps arasında yıllar boyunca sürecek bir baba-kız ilişkisi başlamıştır. Bu ebeveyn-çocuk ilişkisini Sarah ile John’ın ilişkisine benzetmek mümkün, zira olası gelecek senaryolarını bilen Paps, Sarah’yı buna hazırlamıştır.

Fakat bu ilişkiden bir şeyler öğrenen tek kişi Sarah olmamış, bu geçen zamanda Paps da insan tabiatına dair pek çok şey öğrenmiş ve Sarah ile olan ilişkisini derinleştirmiştir. İkinci bölümde eğer T-800 kendini imha etmeseydi John’a nasıl bir baba olurdu sorusu da böylece cevaplanmış oldu. Paps ile ilgili değişiklikler yalnızca davranışlarında değil, fiziki görünüşünde de olmuştur. Geçen zaman süresince Paps’ın metal iskeletini kaplayan canlı dokusu yıpranmış ve ihtiyar bir adam gibi görünmesine neden olmuştur. Yaşı ilerleyen Arnold Schwarzenegger’in hikayeye entegre edilmesini mümkün kılan bu fikrin James Cameron’dan çıktığını da bir kenara not edelim.

Bu İlişki Nereye Gidiyor?

John ile olan konuşmalarından ve meşhur Sarah Connor fotoğrafına bakışından anladığımız kadarıyla Kyle Sarah’ya yine aşık. (O fotoğrafı da John ne diyerek Kyle’a verdi merak ediyorum.)

Sarah’nın Kyle hakkındaki düşünceleri Paps sayesinde olacakları önceden bildiği için ilk filme nazaran daha karmaşıktır. Kyle’a John’ın babası olduğunu bir türlü söyleyemeyen Sarah, bundan önce ona aşık olması gerektiğini düşünmektedir. Paps ile Sarah arasındaki “çiftleşme” muhabbeti ise filmin eğlenceli dakikalarındandı.

Kyle’ın küçük halinin, Sarah’yı ilk gördüğünde çok güzel olduğunu düşünmesi bana Anakin ve Padme karşılaşmasını hatırlattı. Filmin sonunda anladığım kadarıyla geçmişte değişmeyen tek şey Sarah Connor & Kyle Reese aşkı oldu. John’ın akıbetini gördükten sonra bu birliktelik mantıklı olur mu pek emin değilim gerçi. (Böyle bir dünyaya çocuk getirmeyi iki kere düşünebilirler.) İkinci filmde bir kızları olsa, izlemesi eğlenceli olabilir.

Skynet’in Yeni Yüzü

“Doctor Who”dan tanıdığımız Matt Smith’in karakteri yapım sonrası süreçte başarıyla saklandığı için (IMDB’de halen Alex deniyor.) film vizyona girene kadar ortaya çeşitli spekülasyonlar atıldı. Smith’in “Terminator 2: Judgement Day”deki John’ın yakın arkadaşı Tim’i oynayacağı söylendi önce. Daha sonra ise Entertainment Weekly’de karakterin John Connor’ın müttefiği olacağı söylendi. (Bu kısmı doğru kabul edilebilir.)

Filmin başlarında John’a arkadan sinsice yaklaşıp “Bu kadar kolay olacağını düşünmedin, değil mi?” dediğinde onun da bir Terminator modeli olduğunu düşündük. Bu fikir filmin ortalarına kadar bu şekilde askıda kaldı.

John’ın anlattıklarıyla beraber, karakterin aslında Skynet’in vücut bulmuş hali olduğunu ve bu zamana kadar savaştıkları makinaların onun şuursuz köle ordusu olduğunu öğrendik. Bu hoş bir ters köşeydi. Muharebeyi kaybeden Skynet’in savaşı kazanmaya ne kadar yaklaştığını öğrenmiş olduk.