The Force Awakens – Derinlemesine Bir Bakış

Öte yandan orijinal filmlerin havasını ve hissini vermesi gerekiyordu ve tüm bunlara ek olarak da tuvale yeni şeyler eklemesi gerekiyordu. Tüm bu tilkilerin kuyruğuna sağlam bir düğüm atabilmek adına eski ve yeni karakterlere odaklanması aklı selim bir yaklaşım. Çünkü yeni karakterleri ve onların hikayelerini sevilebilir, merak edilebilir kılmaması durumunda (ön-üçlemenin belki de en büyük sorunlarından biri buydu, sevdiğimiz karakterlere olan bağlılığımızı ve merakımızı kaybettik) filmin ve yeni gelecek üçlemenin başarılı olması mümkün olmayacaktı. Bu kısmını iyi kotarmış bence J.J. ve SW’un geleceği ile ilgili bana umut veriyor.

star-wars-0004

Karakterler

  • Poe Dameron: Bu abiyi herkes sevdi, ben de sevdim doğrusu. Hem Han Solo’nun, hem de Wedge Antilles’in üstlendiği rolleri biraz beraber yüklenecek gibi görünüyor. Tipi, seçilen oyuncunun gücü tüm bu görevleri üstlenmek için yeterli olacak zannımca. Yakışıklı, havalı-cakalı, kokpitte ne yaptığını çok iyi bilen bir karakter olarak karşımıza çıktı ve herkesin gönlünü kazanmayı bildi.
  • Finn: Fimdeki zayıf halka bu abimiz olmuş bence. Eğlenceli ve dangoz bir karakter, stormtrooper koşullanmasının kırılması filan hoş bir renk olarak karşımıza çıkıyor. Işın kılıcını süpürge sapı gibi savurması filan eğlendirdi aslen. Tesisatçı olması ve Kaptan Phasma’yı çöpe atmasıyla da kahkaha attırdı. Yanında olduğu karakterlere komiklik unsuru katma görevini yerine getirdiğini söyleyebilirim, ama derinlik yoksunuydu genel anlamda.
  • BB-8: R2-D2 kopyası olmayarak, onun orijinal üçlemede yüklendiği rolü başarıyla yerine getiriyor. Oyuncakları da piyasada gezinmeye başladı görmüşsünüzdür, robotik teknoloji olarak göz dolduruyor.
  • Leia Organa: Prenses Leia yeterince yoktu bence filmde, ama olduğu sahnelerde oldukça başarılıydı. Direniş’in lideri, yüreği kanayan bir anne ve buruk sevgili rollerinin tamamının altından çok iyi kalkmıştı. Eski müziklerin de kullanıldığı sahneleriyle orijinal üçlemeye olan bağı kurmayı başardı.
  • Han Solo: Harrison Ford gerçek anlamda filmin yıldızlarından biriydi. En son Indiana Jones faciasından farklı olarak yaşlı ve aksi bir Harrison Ford gibi değil, gerçek anlamda yaşlanmış bir Han Solo olarak karşımızdaydı. Dede kılıklı olmasına rağmen bütün yer aldığı sahneleri parlattı ve serinin geçmişini, geleceğiyle bağlamakta kilit rolü oynadı benim gözümde. Chewbacca ile etkileşimleri de aynen eskisi gibiydi, beni evimde hissettirdi (Hele Chewie’nin dışarı çıkarken “üşürsün sen, al bakalım şu ceketi” diye sırtını örtüşü ne güzeldi!). İkinci izleyişimde Han Solo’yu tekrar göremeyecek olacağımın bilinciyle kendisini izlemeye adeta doyamadım. Güle güle eski dost, seni hep iyi hatırlayacağız.
  • Maz Kanata: Tamamen bilgisayar ürünü görüntü olmasına rağmen, filmde doyamadığım karakterlerden biri oldu. Benim gözümde Yoda’nın kız arkadaşı kendisi. Umarım daha doya doya izleriz Maz bacıyı ileriki filmlerde.
  • Luke Skywalker: Filmde çok az vardı zaten ama hikaye örgüsünü çok beğendim. Jedi akademisi kurup yüzüne gözüne bulaştırması, beden eğitimi dersinde öğrencilerinin birbirini kesmesi ve yeğenini bile karanlık tarafa giden yola kaptırmış olması çok iyi fikirler bence (EU’da da vardı zaten). Luke oriijnal üçlemenin “kahramanı” olmasına rağmen iyi bir jedi olmadı hiçbir zaman, Güç’te kuvvetli, eğitimde zayıf kaldı hep. Aynı babası gibi duygularına hakim olmak konusunda başarılı olamadı. Güç’e dengeyi getirmek için rolünü yerine getirdi ama Güç’ün şampiyonu olacak özelliklere sahip değildi. Bu temellerden hareket ederek hikayesini kurmuş olmaları çok hoşuma gitti. 8. filmde, tüm inziva ve jedi mirasları kovalamacası sonrasında, belki de olgunlaşmış jedi olmaya yaklaşmış bir Luke izleyebiliriz, gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.
  • Kylo Ren: Yeni bir Darth Vader bekliyordu herkes, çakmasıyla karşılaşınca üzülen, kızan çok oldu. Kendi adıma filmin en sevdiğim yanlarından biri Ben Solo oldu. Ergen tavırları, potansiyelli ama eğitimsiz olması, korkuları olması, dedesine adeta tapması ve yanık maskesinden medet umması vs. beni ciddi ciddi kazandı. Maskeli halinin ürkütücü, maskesiz halinin ise neredeyse gülünç olması arasındaki tezat iyi düşünülmüş ve uygulanmıştı. Temel olarak kendisine kalan mirasın altında ezilmekte olan bir karakter olarak işlenmesini çok beğendim ve hikayenin devamını çok merak ediyorum.

Babasını öldürdüğü sahne bence filmin en iyi sahnelerinden biriydi ve geçmişe büyük selam çakıyordu. RoJ’ın finaline yaklaşırken Luke’un kendi içinde çelişkiye düştüğü ve karanlık tarafa çok yaklaştığı bir an vardır, filmde bu çelişki Luke’un yüzünün yarısının aydınlıkta, diğer yarısının ise karanlıkta bırakılması suretiyle ifade edilmiştir. Benzer ışık oyunları Kylo’nun iç çekişmelerini görsel olarak resmetmek için de ustalıkla kullanılmıştı TFA’da.

Luke’un Çelişkisi

Luke’un Çelişkisi

  • Rey: Filmin herhalde en büyük pırlantası Rey idi. Yakınlık kurduğumuz, akıbeti hakkında endişelendiğimiz ama bir yandan da kendisine güvendiğimiz bir karakter olarak karşımıza çıktı. Hakkıyla oynanmış ve kurgulanmıştı. Yeni dönemin jedi kahramanı olarak kendisini görmek için can atıyorum. Her ne kadar filmde bu konuda açık bir emare olmasa da Skywalker familyasından çıkması da muhtemel gözüküyor gözüme. Mary Sue olmaya çok yaklaşan bir karakter olması itibarıyla biraz eleştirildi ama ben aslen dozunda olduğunu (ya da en azında Luke’tan fazla olmadığını) düşünüyorum. “Tamam Güç Uyanıyor ama Rey’de de biraz fazla uyandı yaf!” deniyor, haksız değil bence de özellikle eğitilmeden Jedi zeka bükmesi işi biraz abartılı geldi bana da.

Kylo ile Rey arasındaki son çatışmayı çok beğendim. Her iki karakterin de kartlarını açtığı ve “pata küte” birbirine daldığı bir dövüş kurgulanmış. Öncelikle koreografi kokmaması çok hoştu. Her ikisinin de vuruşları usta işi değildi ve dans etmekten ziyade hayatta kalmaya çalışıyorlar gibi gözüküyorlardı. Sonucu da bence hakkıyla tesis edilmişti filmde, Rey’in dövüşmeyi iyi bildiğini taa Jakku sahnelerinden beri biliyorduk, Kylo’nun da gerçek bir kılıç ustası olmamasının yanında, çok kısa süre önce Chewbacca’nın bow caster’ı ile vurulmuş olduğunu, Finn’in de omzunu yaraladığını unutmamak gerek. Eğitimlerini tamamladıktan sonra gerçekleşecek muhtemel ikinci round’u sabırsızlıkla bekliyorum.

Son tahlilde çok beğenerek ve eğlenerek izlediğim bir film oldu TFA. Mevcutta yapılmış olanlara ek olarak devam filmlerinde gelecek olanları düşünmek de beni ayrıca heyecanlandırıyor. Bu filmlerin üçleme olarak kurgulanmış olduğunu unutmamak lazım. Episode 8 muhtemelen bu filmde biraz eksikliğini hissettiğimiz Güç felsefesi konularına daha çok değinecek, çünkü hem Rey’in hem de Kylo’nun aydınlık ve karanlık yaklaşımlarla eğitilmelerine şahit olacağız. Benzer şekilde Galaktik Cumhuriyet’in akıbeti ve yaşanan facia sonrasında tarafların yaralarını sarmalarını izleyeceğimiz için muhtemelen galaktik politik arena hakkında da biraz daha fazla bilgi sahibi olacağız. Zaten iyi başlamış olan karakter öykülerinin de devam ettirilmesi durumunda daha ne isterim? SW’un bir uzay operası olduğunu ve evrenin sırlarını (42) içinde barındırmadığını unutmadan giderseniz hoşça vakit geçireceğinizi temin edebilirim. Güç sizinle olsun!

Star Wars VII: The Force Awakens ile ilgili diğer yazılarımız için:

STAR WARS VII: THE FORCE AWAKENS MAKALELERİ

Yorumlar