Touch of Evil (Bitmeyen Balayı) 1958: Bir Devrin Sonu
“Touch of Evil” ya da Türkiye’deki adıyla “Bitmeyen Balayı”, 1958 yapımı türünün son örneği klasik dönem bir Kara Film’dir. Orson Welles’in Yönetmen, yapımcılardan biri ve ana rollerden en dikkat çekeni olan deneyimli polis şefi “Hank Quinlan” olarak yapımda yapımda yer almıştır.
Film Noir (Kara Film) Nedir?Senaryosu Whit Masterson’un “Badge of Evil” adlı romanına dayanan eser, 1993 yılında Amerikan Ulusal Film Enstitüsü tarafından külterel ve tarihi miras olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Welles’e başarılı Meksikalı müfettiş Ramon Miguel Vargas rolunde Charlton Heston (ki kendisi aslen Birleşik Devletler vatandaşıdır) ve onun yeni ancak gözüpek eşi Susie rolünde Janet Leigh eşlik etmektedir.
Meksika’nın bir sınır kasabasında geçen hikâyede balayına çıkan Müfettiş Vargas ve onun yeni Amerikalı eşi Susie daha ilk andan itibaren kendilerini bir suç ağının içerisinde bulurlar. Bir yandan arabası bombalanan ünlü bir iş adamı ve sevgilisi, bir yandan da Vargas’ın peşini bırakmayan uyuşturucu işi yapan Grandi ailesi vardır. Tüm bunların arasında sınırlarda dolaşan polis şefi Hank Quinlan göze çarpmaktadır.
Karakterler Hakkında
Arka Plan
Hank Quinlan filmde doğruyu sorgulatan bir anlayışı temsil eder. Filmde hemen her karakter net olarak iyi ve ya kötü bir noktada dururken orta yaşlı polis polis şefi Hank, daha derin motivasyonlara sahip tek karakter olarak göze çarpar.
Bir çatışmada ortağını korumak için öne atıldığında yediği mermiden ötürü Hank’ın bir bacağı aksak kalmıştır. Daha sonrasında başka bir olayda karısı boğularak öldürülen Hank, girdiği alkol bataklığından çıktığında artık eski kuralları izleyen polis memuru değildir. Bu kanunlara da inanmaz. Karısını öldüren katil ile ilgili “O benim elimden kurtulan son katildi” demektedir. O saatten sonra suçlulara (ve ya öyle olduğuna inandığı kişilere) karşı tek düsturu şu ve ya bu şekilde cezasını vermek olmuştur.
Hank satın alınamayacak kadar inatçıdır. Yıllar süren polislik kariyerinde yanılmayan önsezileri ve iş bitiriciliği ile ün yapmış olan Hank, yıllarca pisliğin içerisinde bulunmuştur. Öyle ki artık kendisi de bir yerde bu pisliğin bir parçası olmuştur. Polis şefliğine kadar yükselmiş ancak mevcut adalet sistemine itimat etmemektedir. Kafasında suçuna inandığı kişilere gerekirse sahte deliller bulur ya da bizzat kendisi cezasını verir. Ama bu pis işleri yaparken bile motivasyonu pisliği temizlemektir. Bu sebeple vicdanında en ufak bir şüphe bile bulundurmaz. Kariyerini tehdit eden müfettiş Vargas’a karşı işbirliği teklif eden mafya liderini elleriyle öldürecek kadar kodlarına bağlı ancak suçlu gördüğü kişileri iftira ile elektrikli sandalyeye yollayacak kadar yozlaşmıştır.
Birbirinin arka planına geçen iki durumu gösteren efsanevi “Crane Shot” açılış sekansı
Çatışma
Dürüstlükten vazgeçmeyen Meksikalı Müfettiş Vargas karşısında sahip olduğu nüfuzunu ve kirli yöntemlerini kendini kurtarmak için kullanıp kullanmama çıkmazına giren Quinlan, siyah ve beyazı ayıran o çizginin hangi tarafına geçeceğine nihai olarak karar verecektir.
Mevcut sistemin yetersiz olduğunu düşünen ve suçluya cezasını vermek için yöntemlerin doğruluğu ile ilgilenmeyen Quinlan ve karşısında ancak doğru yolu izleyerek gerçek suçluların cezalandırılabileceğine inanan Vargas çatışmasının nihayetinde ortaya çıkan katilin kimliği ise bize tüm soruları baştan sordurur.
Yeni bir olgu gibi günümüzde karşımıza çıkan bu anti-kahraman konsepti, bundan 60 yılı aşkın bir süre önce en mükemmel haliyle polis şefi Hank Quinlan rolünde ele alınmıştır.
Film Noir Etkileri
Yazının bu kısmında önemli bir not düşmek istiyorum. Her ne kadar elimizden geldiğince Türkçe ifadeler kullanmaya ve bunu yaygınlaştırmaya gayret göstersek de bazı terimler Türkçe’de maalesef tam karşılıklarını bulamamışlardır. “Crane Shot” , “Film Noir” ve ya “Director’s Cut” gibi ifadeler bunun örneğidir. Biz yazının içerisinde Türkçe karşılıkları kullanmaya devam etsek de okuyucunun algısını geniş tutabilmesi için bu kavram ve isimler orijinal hali ile de sindirmiş olması önemlidir.
Filmde kullanılan ve Film Noir türünün alameti farikası olan gölge oyunları, en ince detayına kadar düşünülmüş kamera açılarıyla hikâyenin akıcılığına katkı sunmaktadır. Örneğin bir sahnenin ilk anında gördüğünüz karakteri, kamera açısı değişip başka bir karakter gösterildiği anda dahi arka plandaki koşan gölgesinden takip ederek olayın nasıl geliştiğini herhangi bir kopma olmadan anlayabiliyorsunuz. Ve elbette gölgeler hemen her zaman gizemli kötü adamlara ait emareler olarak göze çarpıyor.
Genellikle kötü karakterlerin yer aldığı sekanslarda gerilimi ve endişeyi arttırabilmek için kamera baş hizasının altına inmektedir. Aynı zamanda ışığın en az düzeyde kullanılarak, karakterlerin ruhundaki kötü tarafı gösterilmesi de hiç şüphesiz “Film Noir” tarzının etkileyici uygulama örneklerindendir.
Dört dakikalık tek plan açılış sekansında kamera “Crane shot” metoduyla bir yandan aracı takip ederken bir yandan Vargas ve eşine odaklanmaktadır. Vinç üzerinden yapılan bu çekim tekniğinin yerini şimdilerde drone çekimleri almaktadır. Aynı sahnede ve aynı takipte her iki durum da zaman zaman birbirinin arka planı olmakta ve sonra yer değiştirmektedirler. Bunlar şüphesiz üzerine emek sarf edilmiş detaylar olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu sekans, şu anda dahi sinema tarihinin en etkileyici açılışlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Yapım Notları
Orson Welles’in baskın kişiliği ve söz konusu yıllardaki stüdyonun hâkimiyeti çatıştığı için filmin birkaç farklı versiyonu mevcuttur. Öyle ki Welles, stüdyonun versiyonu yayınlandıktan sonra saatler geçmeden 58 sayfalık hararetli bir bildiri ile düzeltilmesi gereken yerleri yayınlanmıştır. Şu anda Orson Welles’in orijinal versiyonunu bulmak pek mümkün değil. Ancak son olarak 1998 yılında restore edilen versiyon, yönetmenin eleştirileri dikkate alınarak Welles’i onore etmek için oluşturulması sebebiyle “Director’s Cut” yani yönetmen versiyonu olarak adlandırılmıştır. Bizim burada konuştuğumuz ve genel kabul gören versiyon da budur.
Eser, Welles’in kariyerinde Yurttaş Kane kadar ses getirmemiştir. Ancak bir “B” film olarak yola çıkıldığı da göz önünde bulundurulduğunda çağın ötesinde sonuçlar getirdiği tartışılmazdır. Başta “Bombacı kim?” sorusundan başlayan hikâye, bir noktadan sonra odağını Hank Quinlan’ın yozlaşmışlığı üzerine çevirmiştir. Gerilim her zaman üst seviyede seyretmiyor olsa da, izleyiciyi şaşırtan ve devamlı huzursuz eden bir yapıda olması dikkati filmde tutmak için yeterli olmaktadır.
Not : Bir sahnede Vargas karısını kör bir kadının işlettiği bakkaldan telefonla ararken duvardaki tabela dikkat çekicidir:
“If you are mean enough to steal from the blind help yourself”
“Eğer kör birinden çalacak kadar kötüyseniz, kendinize yardım edin”