Velvet Buzzsaw: Bu Kez Sanat, Sanat İçin Öldürüyor!
Netflix orijinal yapımları hızla güncelleniyor malumunuz ve biz seyirci de bu işlere kayıtsız kalamıyoruz. Tv şovlarıyla epey bir sükse yapan Netflix, yapımında bulunduğu filmlerle de haliyle dikkat çekme derdinde. Mesela kim derdi ki bu yıl Roma gibi bir filmin Netflix yapımı olup bir de üstüne 10 dalda Oscar adaylığı alacağını? Tabii ki her film bir Roma değil.
Netflix, orijinal filmlerinde yörüngesini korku, fantastik, bilimkurgu ve aksiyon gibi türlere çevirmiş olsa da, garantici hikaye formülleriyle de oldukça eleştiriler almakta. İzleyici çoğu filmi şimdilik ortalama olarak nitelendiriyor. Gerçi geçtiğimiz ay izleyicilere sundukları, Sandra Bullock’lu Bird Box sayesinde dünya çapında büyük bir beğeni kazanmış, kullanıcılarının orijinal filmlerine olan güvenini böylelikle tazelemişti platform. Önümüzdeki yıllarda da kimi usta yönetmen, yazar ve oyuncuların Netflix işbirliklerini görebileceğiz. Sırada birçok edebiyat ve çizgi roman uyarlaması var. Bu işler karşısında heyecan duymamak ise elde değil.
Velvet Buzzsaw’un yönetmeni Dan Gilroy, uzun yıllardır Hollywood’da çalışsa da, yönetmenlik serüveni oldukça taze diyebilirim. 90’lardan bu yana senaristlik yapan Gilroy; The Bourne Legacy, Kong: Skull Island gibi büyük bütçeli filmlerin senaristlerinden biri. Kendine has filmler yaratan Tarsem Singh’in The Fall filmine de senarist olarak katkıda bulunmuş bir isim ama yıldızının gerçek anlamda parlaması, 2014 tarihli kendi yazıp yönettiği başyapıtı Nightcrawler filmiyle oluyor. Baş rolünde harikalar yaratan Jake Gyllenhaal olan filmle Gilroy, en iyi orijinal senaryo dalında bir adet Oscar adaylığı bile elde etmiştir. Tam 4 yıl sonra gelen Velvet Buzzsaw, birçok yapımcının kapısından nazikçe çevrilmiş. Neticesinde Netflix istenilen bütçeyi yönetmenimize sağlamasıyla gerçekleşmiş bir film. Netflix bu konuda oldukça bonkör ve sinemacılara özgür bir alan sağlamasıyla da bilindiğini ekleyeyim.
Filmin Konusu
Los Angeles, modern sanat çevresinde ki sanatçılar ve galericilerin acımasız dünyasında, Morf Vandewalt her yazdığı kritikle neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen, bu işin ticaretinde önemli bir söze sahip olan bir eleştirmendir. Büyük bir galeride çalışan yakın dostu Josephina, izole bir hayat süren ressam komşusunun ölmesinin ardından dairesine girer ve bir kısmı yakılmış olan eksantrik resimlerini bulur. Kariyeri kötüye giden Josephina, çok geçmeden yanında çalıştığı galeri sahibi Rhodora Haze’le birlikte bu ölü ressamın tekinsiz resimlerini büyük bir ticari hamleyle pazarlar ve resimler büyük ilgi görür. Morf ise resimlerden oldukça etkilenmiş ve ölü ressam Dease’in hayatını kitaplaştırmak için araştırmaya koyulmuştur. Belli bir süre sonra ressamı ve eserlerini takıntı haline getirir ve resimlerin lanetli olduğunu düşünmeye başlar. Sanat dünyasında bu ressamın işlerinden çıkar sağlamaya çalışanların başına da çeşitli felaketler gelecektir.
Hiciv, Yanına Biraz da Korku!
Yazının bundan sonrası spoiler içerir!
Nighcrawler filminden sonra, Dan Gilroy ve Jake Gyllenhaal ikilisinin, Velvet Buzzsaw gibi sıra dışı bir korku filmiyle geri dönmeleri birçok seyirciyi heyecanlandırmış olsa da, açıkçası film bazı izleyicinin hevesini kursağında bırakacak gibi gözüküyor. Tıpkı Nightcrawler da olduğu gibi benimsenmesi güç karakterler ve yine ikiyüzlü bir dünya var karşımızda. Gerçi bu kez merkezinde, seyircinin ilgisini çekecek Louis Bloom gibi bir karakter yok. Dan Gilroy’un böyle bir derdi de yok. Hikaye bir den fazla karakterin etrafında şekilleniyor. Böylece birçok karakterin olduğu, modern sanat çevresinde dönen, ticaret odaklı, plastik bir dünyanın içine giriyoruz. Çoğu da doğal olarak tahammül edilmesi güç, seyircinin özdeşim kurmakta zorlanacağı karakterler. Bu fazla karakterli hikayeyi anlatırken, Robert Altman sinemasından etkilendiğini söylüyor yönetmen Dan Gilroy.
Film tipik bir lanetli nesne ve onun getirdiği, doğaüstünden gelen tehdit üzerinden ilerlerken, metnin orijinal olma çabası sonucu bir bakıma kendine has olmayı da başarıyor. Maalesef ki hikayenin aktarılmasında ki sorunlar ve özdeşim kurulamayan karakterler neticesinde, birçok seyircinin filmden kopması da olası olmuş. Filmin slasher sineması misali gerçekleşen ölüm sahneleri çok bilindik tarzda da olsa; (hatta akıllara Final Destination serisini bile getiriyor) fena olmayan bir atmosfer yaratıldığını söyleyeyim. Resmin canlanması fikri de, Ghostbusters 2 filmini anımsatmıyor değil. İşte tam olarak da bu saydığım sebeplerden dolayı, filmin dengesiz bir tonu olmuş. Sonuç olarak Velvet Buzzsaw, ne sağlam bir taşlama olabiliyor, ne güçlü karakterler sunabiliyor, ne de sürreal bir korku atmosferi verebiliyor izleyiciye. Birçok şey olmaya çalışırken araya sıkışıp kalıyor sanki. Ölü ressamın yaşarken yaşadığı acıları, kimsesizliği ve öldükten sonra gözü hırs bürümüş kişilerce pazarlanması, tahmin edersiniz ki filmde ki tüm sorularında asıl cevabı.
Oyuncular
Jake Gyllenhaal’ın her zaman ki gibi çok iyi bir efor sarf ettiğini düşünsem de, karikatürize bir karaktere can vermenin sonucu performansı kimi zaman tökezliyor. Filmin epey kalabalık bir başrolü var. En az filmin yıldızı Jake Gyllenhall kadar perde de gözüken ve bir o kadar seyircinin önemsemekte zorlanacağı karakterlere can vermiş olan bu oyunculardan bahsedersem: Zawe Ashton, hırslı Josephina karakteriyle filmin kilit ismi ama açıkçası rolü pek de iyi yansıtabildiğini düşünmüyorum.
Usta aktör John Malkovich’i yaratıcılıkta sorunlar yaşayan bir sanatçı tiplemesiyle 2-3 dakika kadar görebiliyoruz. Ne diyelim gene de izlemesi zevkli. Nightcrawler’dan sonra bir kez daha Dan Gliron’la çalışan Rene Russo, Rhodora Haze karakteriyle önemli bir rolde gözüküyor. Gözüktüğü anlarda da gayet doyurucu bir performans vermekte. Netflix’in biriciği Stranger Things’in yıldızı Natalia Dyer çok da önemli olmayan bir rolde öne çıkan oyunculardan biri oluyor ve seyircinin de bir nebze gözü olmuş. Filmin en absürt karakteri olan Gretchen’i canlandıran Toni Collette filmin en iyi yanlarındandı kuşkusuz. Ona her zaman ki gibi koca bir alkış.
Sonuç
Velvet Buzzsaw, Nightcrawler’la büyük bir sükse yapan Dan Gliron’un yazıp yönettiği 2’nci film olma özelliği taşımasının yanı sıra, bence seyircileri ikiye bölecek bir film. Filmin seyirciyle iletişim kurmakta epey zorlandığını düşünsem de, kimi orijinallikleri sayesinde bir kez de olsa seyredilmeyi hak ediyor bence. Kim bilir, sevilmesi güç olan bu film belki zamanla belirli bir seyirci kitlesi tarafından alkışlanıp yüceltilecektir. Belki de unutulmaya yüz tutmuş bir film olarak zamanın arasına sıkışıp kalacaktır. Zaman gösterecek. Metnin orijinalliği altında ezilen Velvet Buzzsaw, Netflix’in orijinal yapımlarından biri olarak izleyicinin huzurlarında. Denemek sizin tercihiniz.