Warcraft: Başlangıç ya da Oyun Filmlerine Farklı Bir Bakış Açısı
Sanırım eğlence sektöründe film oyunları ve oyun filmleri kadar negatif önyargı yaratmış çok az şey vardır. Malum, bilgisayar oyunlarından uyarlama filmler denince akla önce bu aralar yine gündemde olan Uwe Boll, sonra da Street Fighter ve Mortal Kombat gibi ucubeler geliyor. Elbette bir de Tomb Raider, Need for Speed gibi Amerikan tipi olanlar var. Tüm bunların arasında bugüne kadar “2 saatimi boşa harcadım!” dedirtmeyen yegane filmler, ilk Resident Evil ve belki bir de Prince of Persia: Sands of Time idiyse de, bunların da çerezlik olmanın ötesine geçip, sinema literatürüne girecek filmler olduğunu söylemek imkansız.
Aslında genel olarak bakarsak, bugüne kadar bu sözde uyarlama filmlerde izlenen yol oldukça belirgindi. Popüler bir oyunun üstünkörü alınmış teması ve atmosfer öğelerini (örneğin Lara Croft’un meşhur şortu gibi basit şeyler) dönemin Hollywood klişeleriyle harmanlayıp bir film ortaya çıkartılıyordu. Bu filmlere de daha ziyade o oyunu oynamış olan milyonların gitmesi bekleniyordu. Genellikle oyunu popüler eden “ruhunu” hissettirmekten uzak yapımlar olduğuna şaşırmamak gerekir. Tabi bir çoğunun gişede battığını biliyoruz.
İşte Warcraft: Başlangıç (bugüne kadar 100 milyondan fazla satmış bir serinin üzerine kurulmuş olmasına rağmen), süregelen bu yönteme hiç bir yönüyle bağlı kalmayan bir film. Yani tüm türdaşlarının tersine öyküsünü de, görsel atmosferini de yüzde yüz oyun evreninden alıyor. Bunun da pek çok nedeni var. Ama az sonra değineceğim gibi bu nedenlerden önde geleni yönetmen Duncan Jones.
Geçen haftaki testimizin girişinde de belirttiğim gibi Warcraft evreni 22 yıldır, özenle işlenmiş, çok yönlü, çok zengin bir evren. Her ne kadar ilk iki oyun hikaye konusunda pek girift olmasa da, Warcraft 3 ve World of Warcraft, gelmiş geçmiş en zengin (kalitesi tartışılır ama) hikayeli oyunlardan ikisi. Bunlara destek olarak da kaleme alınan, artık külliyat denilebilecek zenginlikte kitaplar da cabası.
Bu birikimi değerlendirmek için Chris Metzen’in başı çektiği Blizzard’ın yazı ekibi, yıllardır o ya da bu şekilde deli gibi hikaye anlatmaya çalışıyor. Kah çizgi film çekmek istiyor, kah macera oyunu deniyor, kah sinema filmi senaryosu kaleme alıyorlar. Ama günün sonunda yeni bir WoW ek paketine malzeme yazmak dışında bitmiş görsel ürün ortaya koyamadılar. 2006 yılında, WoW’un pik noktasında duyurdukları Warcraft filmi, defalarca kenara konulup, yeniden kaleme alınsa da bir şekilde iptal edilmedi. Sam Raimi’nin yönetmenliğinde ilk ciddi girişim de senaryonun gidişatının Blizzard’ı tatmin etmemesi sonucu rafa kaldırıldı.
Bu noktada ekip, çok cesur ve doğru bir kararla Jones’u projenin başına getirdi. Henüz sadece iki film çekmiş olan Jones (daha ziyade sevgili pederi David Bowie’yle duyulmuş olsa da), bu filmlerin kalitesiyle rüştünü ispatlama yolunda gidiyordu. Özellikle hem yazıp, hem de yönettiği ve bence bir bilimkurgu ziyafeti olan Moon, kendinden sonra gelen pek çok filme ilham kaynağı olmuştu. Muhtemelen pek çok insan bu seçimi, Jones hayatında hiç fantastik janrda bir film yönetmediği için, riskli bulmuştur, ancak bu duyuruda WoW oyuncusu olduğu da lanse edildiği için ben çok doğru bulmuştum. Aklımdaki düşünce şuydu; sıkı bir yönetmen, oynadığı yıllar boyunca mutlaka WoW’a farklı bir gözle bakmıştır ve bunu da ekrana yansıtacaktır.
Malum, yazılan ilk Warcraft oyununu Orcs and Humans dönemini, yani 1. savaşı ele alan senaryo, projeyi devralır almaz Jones’tan veto yedi. Bilenler bilir, ilk iki Warcraft oyununda kahraman insanlar, canavar orklara karşı savaşıyordu. Ancak 3. oyundan itibaren orklar ilkel, vahşi ama onurlu bir ırk olarak lanse edildi; ilk iki oyunda ise iblisler tarafından lanetlenmiş oldukları için o şekilde acımasız davrandıkları söylendi. WoW’un kurgusunda da horde işte bu temel üzerine kurulmuştu.