What Happened To Monday – “Merhaba! Pazartesiyi Gören Oldu Mu Acaba?”

İyi Bilim Kurgu filmleri kendini baştan belli eder bilirsiniz. Daha açılış sekansından filmin nasıl ilerleyeceğini sizi sıkıp sıkmayacağını anlarsınız çok gariptir ama müziğinden ve atmosferinden belli eder kendini. Örneğin Arnold abimizin kucağımıza bıraktığı seksenlerin şahanesi Total Recall örneği gibi veya daha en başından sanki bir belgesel izliyormuşuz hissi uyandıran Interstellar. Hadi hepsini geçtim benim sonunu getiremediğim beynimin yandığı Space Odyssey. Hepsi açılışından çok kaliteli bir işçilik ve özenilmiş bir senaryoya sahip olduklarını belli ederler. İşte “What Happened To Monday” böyle bir film. Daha açılışından kaliteli bir yapım olduğunu hissettiriyor. Tabii Noomi Rapace faktörünü geçmemek lazım onsuz film bir hiç olmuş. Açıklayacağım.

Sağlam sinefiller hariç Noomi Rapace’in Millenium üçlemesi’nin yerel yani İsveç yapımı ile keşfedildiğini bilmez herkes onun Sherlock Holmes ile keşfedildiğini düşünür. Aslında kendisi Ejderha Dövmeli Kız üçlemesi ile rüşdünü ispat etmiştir, ki hakikaten “etmiştir” yani. Orada oynadığı asosyal, takıntılı, anksiyete bozukluğu olan kız rolünü o kadar iyi oynadı ki; Fincher’ın Rooney Mara’Lı Ejderha dövmeli kızı bile kurtaramadı üçleme iptal edildi. Her neyse konumuza dönelim.

Pazartesiye Ne Oldu? Klasik bir başlangıçla karşılıyor bizi; Dünya nüfusu patlamış, 2040’larda on milyar insana yaklaşmış durumda, günün bilim insanları da buna bir çözüm bulmak adına senato kararıyla her aileye bir çocuk hakkı veriyorlar. Eğer ikinci çocuk yapılırsa sonu dünya nüfusu düzelene kadar dondurulmak. İşte bu uygulamanın yeni yürürlüğe girdiği sırada bir karaktere takılıyor filmde gözümüz.

Williem Dafoe’nin canlandırdığı Terrence Settman. Kendisi kızını doğumda kaybediyor ve kızı ona arkasında yediz bir kardeş güruhu bırakıyor. Doktor çocuk kontrol merkezine haber vermediği gibi bay Terence’ı destekliyor, böylece yedizlerin dedelerinin aklına yedi kızı yedi güne bölmek ve onlara gün isimleri vermek geliyor. Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar.

Hepsi haftanın adlarını taşıdıkları gün insan içine karışıp sosyalleşebiliyorlar ve tamamen aynı hayatı yaşamak zorunda kalıyorlar. Örneğin; Perşembe evden kaçıp kaykay kaymaya gittiğinde sol işaret parmağını koparıyor. Böyle olunca dedeleri diğer torunlarının da sol işaret parmaklarını kesmek zorunda kalıyor. Film bir kere bu orijinal konusuyla son zamanlardaki bilim kurgulardan ayrılıyor. Örneğin o zamanki Dünya’da herkesin ID bileklikleri var dedeleri kızların bilekliklerine küçük bir modifikasyon yapıp bilekliklerin görüntü kaydı yapmasını sağlayıp kaydettiriyor ve her gün biri okula gittiğinde diğerlerinin öğrenmesini sağlıyor böylece.

Monday

Gel zaman git zaman, kızlar el birliğiyle müthiş bir kariyer sahibi oluyorlar. Fakat Pazartesi günü Pazartesi eve gelmiyor ve bu da olayların başlangıcına sebebiyet veriyor.

Filmin konusu aşağı yukarı böyle ee bu kadar alengirli bir konu olunca tabii ki de twistler oluyor filmin içinde ama iyi bir film okuyucusu iseniz yapılan twistler sizi şaşırtmıyor. Mesela ben sonunu tahmin ettim filmin. Tabii bu demek değil ki film kötü, bilakis birazdan aşağıda sayacağım nedenlerden ötürü film muhteşem!

Bizim jenarasyonun “taşı” Glen Close ve adını altın’dan daha değerli bir materyelle yazdırmış Williem Dafoe’den başka yıldız yok filmde ama bu yıldızlarda rolü Noomi Rapace’den çalmamak için çok fazla görünmüyorlar. Hoş isteseler de çalamazlar ya. Arkadaşlar Noomi Rapace filmin ilk kırk dakikası, yedi kadını birden tek başına oynuyor ve bu sekansların bir çoğu yedi kız kardeşin bir arada olduğu sahneler. Yani açıkçası bilemiyorum nasıl bir set geçirdi bu kadın. Nasıl bir karakter çalışması var, nasıl etkilenmedi , nasıl, nasıl, nasıl diyerek izledim bütün filmi.

Şöyle söyleyeyim birbirine benzemeyen bir sürü kız kardeş var, yedisi de birbiri ile zıt mesela; yumuşak başlısı var, isyankarı var ki kendisi Perşembe ve son yıllarda izlediğim en karizmatik karakterlerden biri. Maşallah perşembeyi sevdirdi bana. Bir oyuncunun yedi karaktere bürünüp mimik bile benzeştirmemesi çok beyin yakın bir olay bence sevgili Kahramanlar. Hele ki “SPOILER ALERT” Cuma’nın intihar ettiği sahnede kalbinin tutup yere yığılışı var ki… Yani bir insan hakikaten kardeşi ölmeden kardeşinin öldüğüne bu kadar üzülebilir sanırım.

Noomi Rapace’e ne kadar övgü dizsek şart fakat burada övgü edilecek başka şeyler ve kişiler de var. Netflix ve filmin görsel efekt çalışanları. Arkadaş Pazar’ın Pazartesiyi kusturduğu bir sahne var; Noomi Rapace’i resmen kopyalamışlar. Yani yemek masasında hani dikkatli bakarsanız anlayabiliyorsunuz ama çok saçma bir şekilde iki kardeşin yanyana olduğu sahnelerde hiç bir şey ayırt edilmiyor. Beni çok etkiledi film üstelik bu filmi sadece yanlış bilmiyorsam yirmi milyon dolara mal etmişler.

Gel gelelim filmin özüne; Ütopik bir gelecekte her zaman olduğu gibi insanların koyunlaşması ve itaat açlığı gözler önüne seriliyor filmde. Yani Dünya’da lider olmayışı bu görevi bir komisyonun üstlenişi veya bir kadının komisyonun arkasındaki gizli el oluşu. İnsanların haklarının insanlara sorulmadan kısıtlanışı gibi keskin ama silik mesajlar veriyor film. Anne ya da baba olduğunuzu düşünsenize soyunuzu devletin izniyle devam ettirebiliyorsunuz ve bunu üstüne ikinci çocuğunuza sorgusuz sualsiz el koyulabiliyor. Gerçekten korkunç bir fikir. Filmimiz tahmin edebileceğiniz gibi Hollywood’un yeni ekmek kapısı olan senaryolaştırılmış kitaplardan. Yazarımız Dame Darlene Rubinoff bir bilimkurgu yazarı hatta “Yarından Sonra (The Day After Tomorrow)” diye bir kitabı bile var ama bu bildiğimiz Yarından Sonra değil. Eğer kendisi hakkında filmi izledikten sonra bilgi sahibi olmak isterseniz yukarıda ki isme tıklayabilirsiniz.

Genel olarak; Pazartesiye Ne Oldu? Bu yılın sonlarına yaklaşırken gördüğümüz enfes bilim kurgulardan. Hem de ağızda bir “indie” tadı bırakan cinsinden. Ben izlemenizi tavsiye ediyorum film ülkemizde gösterime girecek mi onu da bilmiyorum ama mutlaka bir bilimkurgu hayranı ve sevdalısı iseniz inceleyin derim.

Yorumlar