X-Men: Apocalypse – Tek Elle Alkış Tutturamazsın!
Yılın en harlı mutant güzellemesi olma iddiasıyla salonlarımıza teşrif buyuran X-Men: Apocalypse, nihayet mutantsever ölümlülerle buluştu! Bundan tam 16 yıl önce yine Bryan Singer’ın eliyle beyaz perdeye taşınan ve çizgi roman uyarlamalarının sinemasal arenadaki akıbetinin değişmesine yönelik en sağlam adımlardan biri olan X-Men; kozmik döngüsünü tamamlıyor. Ortaya da yine toraman, kalabalık, curcunalı ve şatafatlı bir mutant halayı çıkıyor! Sizleri halayın başına alıyorum öyleyse…
Bahsinin geçmesine hacet var mı bilmiyorum ama her yazımda olduğu gibi bu yazımda da “Eser miktarda spoiler yer almaktadır” etiketini peşin peşin yapıştırıyorum. Yani spoiler derken; öyle büyük büyük beklentilere falan da girmeyin tabi. En ufak easter egg hadisesinin spoiler muamelesi görüp şımartıldığı talihsiz günler yaşıyoruz nihayetinde! Yoksa X-Men: Apocalypse’te sizi gerçekten de şaşırtacak devasa sürprizler falan yok tabi! Günümüzde dolgun bütçeli prodüksiyonların, neredeyse fragmanların uzatılmış versiyonları suretinde gösterime girdikleri düşünülürse, hiç de garipsenecek bir tarafı yok bunun… Ama ben yine de önlemimi alayım ve trafoya yordamsız yaklaşıp küle dönmeyeyim…
İnanın X-Men: Apocalypse hususunda tarih dersine girip bilinen şeyleri sıralamak istemiyorum. Kendileri serinin altıncı, öykü evreninin de sekizinci filmi. 16 yıla 8 film sığdırılmış yani. Büyük başarı! Gişedeki parsayı DC ve Marvel uyarlamalarının hamuduyla topladığı düşünüldüğünde, önümüzdeki yıllar hem aşırı kalabalık uyarlamalara hem de solo performanslara daha sık rastlayacağız. Yolunu gözlediğimiz filmlere “rastlamak” ne kadar doğru orası tartışmalı olsa da, şafak aydınlık ve kalabalık görünüyor. Fakat malumunuz Deadpool, kılıcıyla beyaz perdeyi tek hamlede yırtıp; sinema salonunda kurulduğumuz koltuğun tam yanına oturarak çatırdata çatırdata patlamış mısır tıkındıktan sonra kafamızdaki uyarlama modeli de ister istemez değişime uğradı. Deadpool bir taraftan cesur diğer taraftan da izleyicinin beklentisini çözmüş, hınzır bir senarist takımının elinde, multi milyon dolarlık gişe filmlerinin yapımcıları için “acaba?” dedirtmeyi başaracak bir canavara dönüştü. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda daha “eğlenceli” uyarlamalar göreceğimiz de kesinleşti. Yani… Umarım kesinleşmiştir.
O halde yine sona saklayacaklarımı baştan saydırmak isterim. Evet! Küfürlerinizi hazırlayın! Yukarıdaki umut dolu beklentime rağmen X-Men: Apocalypse son zamanlarda izlediğim en sıkıcı uyarlamalardan biri! Samimi söylemek gerekirse, serinin bir önceki halkası olan X-Men: Geçmiş Günler Gelecek gibisinden esaslı mı esaslı bir all star çeşitlemesinden sonra; benzer bir zirveye yaklaşmasını bile beklemiyorum. Fakat yine de kendi içerisinde Charles Xavier ve Erik Lehnsherr ikilisinin tam anlamıyla hısım olmadan önceki son ortaklığını göreceğimiz bir öyküye ev sahipliği yapması açısında kilit bir yerde duracağını düşünmüyor da değildik hani! Karşımızda zaten Yıldız Savaşları: Sith’in İntikamı falan da yok. Ortada öyle bir iddia da yok! Fakat X-Men serisinin bu son halkası, eğlence potansiyeli yüksek bir mutant partisi olamayacak kadar tutuk olmakla birlikte; En Sabah Nur gibi sağlam bir baş kötünün varlığına ve onun döşediği alt metinlere rağmen hedeflediği derinlikten de yoksun…
Yeni üçlemenin en önemli kozu, Kingsman ve Kick Ass gibisinden vur patlasın çal oynasın kıvamında, sağlam birer kroşe niteliğindeki iki adet çizgi uyarlamanın altına imzasını çakan Matthew Vaughn’du. First Class ile birlikte, X-Men serisine kelimenin tam anlamıyla farklı bir tat katan Vaughn; serinin ikinci ve fanlar tarafından “en iyi” olarak kabul edilen halkasının da yaratım aşamasında ekiple birlikte olmuştu. Singer’ın X-Men kara sularına geri dönüşü; yerinde –ve hatta gerekli bir ruh çağırma seansıydı. Çağrılan ruh gelip, taşı, toprağı yerinden kaldırıp havalandırmasını da bilmişti pek tabi! X-Men: Apocalypse ise açıkçası o başarının yorgunluğunu henüz üzerinden atamamış bir veda busesi niteliği taşıyor.
Peki bizler ne bekliyorduk, Apocalypse bize ne verdi? İşte bu soruların cevabını da ziyadesiyle madde madde vermeyi uygun gördüm. Formaliteleri sert bir tekmeyle en uzak köşeye kadar fırlatıyorum ve “neden”leri işliyorum o halde!