X-Men: Apocalypse – Tek Elle Alkış Tutturamazsın!

En Sabah Nur

Son yıllarda perdeye taşınan neredeyse bütün kalabalık süper kahraman uyarlamalarının ortak noktası okkalı bir baş kötü eksikliği! Dürüst olmak gerekirse X-Men filmleri, bu sorunu çoğu zaman Magneto ile aşmayı başardı. Yedi cedde yetecek kadar fiyakalı ve derinlikli bir süper kötü bulup, bozdura bozdura harcadılar. Yeni üçlemenin ilk ayağında Sebastian Shaw ve saz ekibi sayesinde kahramanlarımızın karşısına makul bir kötüler ordusu dikilmişti. “İkinci filmlerin” aranan kötü adamı Striker’ın da dahil olmasıyla birlikte, serinin kötü adam kadrosu daha da kalabalıklaştı.

Bu rotaya uygun bir biçimde döngünün En Sabah Nur, nam-ı diğer Apocalypse ile tamamlanması gerekirdi zaten. Ne yalan söyleyelim Oscar Isaac, Apocalypse’in suretine başarılı bir biçimde bürünüyor. Fakat tüm ruhani amaca rağmen ESN’nin geldiği nihai noktanın; “Çok güçsüzsünüz, basitsiniz hem de Iphone falan kullanıyorsunuz şöyle bir kaçılın da hepinize hükmedeyim.” minvaline indirgenen klasik kötü adam ereklerine yapışıp kalması filmi bir miktar kısırlaştırmış. Tüm dünyayı en ufak bir tik hareketiyle tuzla buz eden bir süper kahramanın, finalde yediği kaçınılmaz toplu mutant dayağı da sizi sıkmadıysa eğer; birkaç yüzyıl daha bu türden uyarlamaları gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz…

x4

Adam Yiyor Ama Çalışıyor!

 Apocalypse’in mutant kafalama politikası malum… Nefesinin kuvvetiyle okuyup üflediği mutantlar, eskisinden çok daha güçlü oluyorlar ve özellikle deri fetişine merak salıyorlar. Bu tipik belediyeci zihniyetin demi gotik karakterlere gark etmesi örneğini de daha önce X-Men: Son Direniş filminde görmüştük zaten. Magneto, sokaklarda gezinip, bir dolu abidik gubidik yeteneğe sahip mutantı toparlayarak kendisine ordu yaratıyordu. Neyse ki En Sabah Nur, bin yılların kazandırdığı tecrübeyle, en dişe dokunur olanları seçip; onların kafalarını güzelce okşuyor. Aradan geçen yıllara rağmen kötü adam politikasında en ufak bir değişimin olmaması ne acı!

Junior Mutant Takımı

Eğer bir X-Men filmine trajedi sokuşturacaksanız Xavier Okulu’nu şöyle bir ziyaret edip, camı çerçeveyi indirerek işe başlayabilirsiniz. Ne büyük talihsizliktir ki; bölüm aşırı bu çilekeş malikaneye yeni bir saldırı düzenlenir. Patlamaların ve çatlamaların arasında, körpecik, çaresiz –ve çoğu zaman gereksiz güçlere sahip- mutant veletlerin dazlak şaşkınlığıyla etrafta koşuşturduğunu görürüz. Yine çoğunlukla Cyclops, Xavier ya da Jean Grey gibi esaslı mutantlar ortalıkta yokken gerçekleşir bu saldırılar vs vs.

Yeni jenerasyon mutantların da buradaki durumu biraz kafa karıştırıcı. Pek çok izleyici Sophie Turner’ı JG suretinde görmekten memnun olsa da, benim için ikinci bir Tom Holland hadisesinden fazlası değil. Fakat yükselen yıldızlar ligindeki Tye Sheridan’ın karizma yoksunu Cyclops’u mu? Yoksa maskeli balo kaçkınından hallice görünen Kodi Smit-McPhee’nin Nightcrawler’ı mı beni daha fazla üzdü? Bilemiyorum.

x3

Şu vakitten sonra kıyas kifayetsiz ama X2’de Alan Cumming’in tertemiz bir performansla perdeye taşıdığı Nightcrawler’ın makyajı da daha sade ve organik duruyordu. Diğer taraftan alabildiğine sığ ve sevimsiz bir şekilde öyküye yamanmış olsa da; Ororo’nun fiziken filme yakıştığını söylemek yerinde olur.

Kaçan Fırsatlar Limited – Psylocke

Gariptir, yapımcılar Wolverine’e bir türlü orijinal kostümünü giydirememiş olsalar da Psylocke için alabildiğine özenmişler. Elbette bir iki şık salvo haricinde Psylocke ortalıkta gezinen en fetiş kostümlü abla olmanın bir adım ötesine geçememiş. Neyse ki Angel’a göre biraz daha talihli olduğunu iddia edebiliriz gönül rahatlığıyla…

Yorumlar