Young Ones: Sen Hiç Bulaşıkları Kumla Yıkadın mı Abidin?

İlginçtir, geçmişte karşımıza çıkan post apokaliptik manzaralara yavaş yavaş yaklaştığımız o “garip” günlere gelmiş bulunuyoruz sanırım. Kıyamet tellallığı yapmak gibi bir niyetim olmasa da, geçmişten bu güne, kıyamet sonrasında yaşanması muhtemel senaryoların çok da fazla değişmediğini, fakat göz göre göre ekolojik dengenin terazisi el birliğiyle saptırılırken, hali hazırda dibine yanaşmaya başladığımız felaketlerin ardındaki o meşhur yeni düzene karşı bitmek bilmez bir açlığımız var!

Yeni nesil yönetmenler de, bu gelecek tasvirleriyle yavaş yavaş barışmış olacaklar ki; kıssadan hisse muhasebesine girişmek gibisinden samimiyetsiz ve sevimsiz tavırlar içerisine girmiyorlar artık. Korkularımızın, ecelimize faydasının olmayacağı gibisinden düz bir mantıkla da hareket etmiyorlar üstelik. Ne de olsa kıyamet sonrası varyasyonlarını tüm çiğliği ve acımasızlığıyla resmetmek gibisinden bir opsiyon mevcutken, didaktizm ile izleyicinin kulağını çekmenin ne gibi bir yaptırımı olabilir ki?

youngOnes1

Yönetmen Jake Paltrow’un da Young Ones ile yapmaya çalıştığı biraz da bu kokuşuk didaktizm tutumundan kaçmak gibi sanki. Uyarlama senaryoların kenarında debelendiğimiz şu kem günlerde, bizzat imzasını attığı senaryosu; türün karşımıza çıkan son örnekleri gibi, dinginlikten, varoluşçu suskunluktan, açgözlülük alışkanlığımızı masaya yatırmaktan taviz vermeyen ama gereksiz yere de gevezelik etmeyen oldukça temiz bir kıyamet sonrası tasviri sunuyor bizlere!

Dünyanın nasıl bu hale geldiği malum… Yıllarca süren ve “insan eliyle büyüyüp semirtilen” kuraklık mefhumu, ezelinden beri çıktı çıkacak çığırtkanlığı yapılan ve asla elle tutulur bir şekilde önüne geçme adımı atmadığımız meşhur su savaşları, anatomisi tarumar edilmiş bir dünya ve tabi bu ekolojik testi geçmeyi başaramayıp hayatlarından olan milyonlarca insan… Hayatta kalanlar mı? Bir kısmı kavrulmuş çöllerde yaşamını sürdürebilmk için her yolu denerken, azınlığa tekabül edecek diğer kısım ise, ayakta kalmayı başarabilmiş ve daha ziyade seçkin kesimin yaşam alanı olan büyük şehirlere dağılmış vaziyetteler. Nitekim, yoksul ya da varlıklı olmak, insanların en ilkel iç güdüsü olan var olma çabası söz konusu olduğunda pek de bir şey ifade etmiyor bu gelecek tasvirinde. Çıplak ayakla kuma basıp ayağı kavrulanın da, en şık ayakkabıları giyebilme gücü olanın da tek derdi bu dünyadaki varlığına devam edebilmek.Varlığı sürdürebilmenin kaynağı: SU!

youngOnes2

Öykü, her biri kendine has kaygılar taşıyan üç farklı karakterin gözünden anlatılıyor. Yönetmen Paltrow, üç ana karakterinin bakış açısını, üç farklı bölüm olarak izleyiciye servis etmeyi tercih etmiş. Bütün öykülerin ortak paydasıysa, ticaretle geçinen Ernest Holm ile iki çocuğudur ve aç gözlülük timsali genç ve aç gözlü girişimci Flem. İlk etapta arka plandaki öykü evrenine izleyiciyi fazla bulaştırmayan yönetmen Paltrow, Holm ile oğlu Jerome aracılığıyla, bu acımasız dünyanın son derece basit var olma kurallarını gösterir izleyiciye. Büyük bir kısmı çöle dönüşmüş dünyanın kapıları da böylece açılmış olur. Yani Holm ve ailesini ön plana alan kişisel öyküden, topluma ve yaşayış biçimine doğru genişleyen öykü evrenine doğru açılan bir pencere var önümüzde! Yönetmen Paltow’un karşımıza çıkardığı tüm karakterler de, şu an yaşadığımız toplumun olabilecek en mikro temsilleri! Hatta bir adım daha ileri giderek Young Ones’ın öykü evrenini, asla bitmeyecek olan kırsal – metropol kıyaslamasına kuş bakışı bir yaklaşım getirdiğini söyleyebilmek için kendimizi kasmamıza gerek bile yok!

Son zamanlarda karşımıza çıkan bilimkurgu örneklerinin önemli bir kısmında olduğu gibi Young Ones da kör göze parmak misali, ezberden teknofobi martavalları okumuyor izleyiciye! Nihayetinde insana zarar verenin teknolojiden ziyade bir başka insan olduğu gibisinden bayat ama işler bir çıkarıma sarılıyor ve bunu yaparken de, top cambazlığı yapmaya da gerek duymuyor. Holm ailesinin, taşımacılık yaparken kullandıkları eşeğin ani ölümü üzerine kıt bütçeden kısarak aldıkları basit yük taşıma robotu ve etrafta gördüğümüz birkaç teknolojik zerzevat dışında, filmin anti-teknofobik kelamlarına meze edebileceği pek fazla seçenek de yok etrafta.

youngOnes2

Hadi fırsat bu fırsatken söyleyelim; eğer ki “modern western” yaftasını bozkırda geçen bütün yeni filmlere indirgeme gibisinden bir alışkanlık kazandıysanız; Young Ones, bu etiketi yapıştırabileceğiniz en doğru adres! İnce kadrajlardan, çorak toprağın ortasına ustaca çakılmış “hayatını sürdürmeye çalışan aile” klişesine; Leone usulü parçalı anlatımdan, filme eklemlenen irili ufaklı çatışma sahnelerine kadar, Paltrow her anlamda western geleneğine selamını çakmayı ihmal etmemiş. O halde gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki; “bu defa karşımızda gerçek manada, modern bir western güzellemesi duruyor!”

Sözün özü; Young Ones, oldukça naif bir bilimkurgu örneği. Bu yıl, ABD cenahından kopup gelen bağımsızlar arasında en dikkate değer ürünlerden biri. Ekonomik öyküsü, insanın dilini damağını kurutacak denli başarılı görüntü yönetimi, abartıdan uzak oyunculuklarıyla; sizi kısa sürede ensenizden yakalamakta zorlanmıyor. Haaa unutmadan; Michael Shannon’u, üzerine zamk gibi yapışan nevrotik tiplerin dışında bir rolde görebilmek bile yüzünüzü güldürebilir.

“Shannon ve abartısız oynamak?”

İşte buna içilir!

Yorumlar