Into the Woods: “O Son 40 Dakikayı Çekmeyecektik!”
Sinemayla Müzikal Aynı İpte Oynar mı?
Buraya kadar iyi. Film neden kötü peki? Senaryo Cinderella’nın bir türlü karar veremeyip üç gece üst üste prensten kaçması yahut Kırmızı Başlıklı Kız’ın obur bir kleptoman olması gibi bence çok eğlenceli öğeler içeriyor, iki prens kardeşin şarkı söylediği sahne gibi kahkahadan kırıp geçiren yerler var, hele de ilk yarıda kurt kılığında Johnny Depp de girince insan mest oluyor, zaten taş değil, asteroid gibi bir adet Meryl Streep var… evet, ama iki perdelik bir müzikalin akışı, ne yazık ki beyaz perdeye uymuyor, sırıtıyor. Şimdi ikinci bir bakış atalım. Yapmak istemiyordum ama, farkı iyice anlatabilmem için aşağısı eser miktarda spoiler içermek durumunda. DİKKAT BUNDAN SONRASINDA SPOILER VAR! Günah benden gitti…
Film ilerledikçe, senaryo müzikalden gitgide sapmaya başlıyor. Bu kötü bir şey değil, olabilir. Ama climax’leri iptal edip de bazı karakterleri hiç sokmayınca, akışın mantığı anlamsız gelmeye başlıyor. Müzikalde “Mysterious Man” diye bir figür var, daha sonra fırıncının babası olduğu ortaya çıkıyor ve fasulyelerin hikayesi çok daha anlamlı bir hal kazanıyor mesela. Daha kötüsü, müzikale karakterini veren seks ve şiddet öğelerinin “Aman çocuklar izleyecek bunu” diye kaldırılması. Mesela müzikalde Rapunzel Jack yüzünden gelen devin altında ezilerek ölüyor, cadı da yetiştirdiği gül gibi kızın ölümüyle delirip Jack’i devlere kurban vermek istiyor.
Filmde Rapunzel ölmeyip prensle kaçınca, cadının Jack’i vermek konusundaki hırsı biraz havada kalıyor. Diğer yandan, Grimm masallarından gelen bazı vahşi öğeler filmde de yer bulmuş, kızlarının Cinderella’nın ayakkabısını giyebilmesi için ayaklarının anneleri tarafından kesilmesi gibi. Ancak Jack’in annesinin prensin vekilharcı tarafından dövülerek öldürülmesi kısmı çıkarılmış. İki prens kardeşin evliliklerinden çabucak sıkılmaları -her ne kadar büyük prensin fırıncının karısını baştan çıkarması korunmuş olsa da- ve Cinderella ile Rapunzel’i Pamuk Prenses ve Uyuyan Güzel’le aldatmaları çıkarılmış. E bu kadar olumsuz şey çıkarılınca, karakterlerin gelecekteki motivasyonlarını bize anlatacak hiçbir öğe kalmamış.
O zamana kadar hikaye alışıldık bir şekilde ilerliyor; karışıklıklar çıkıyor ama sonunda her şey yerine oturuyor, iksir yapılıyor, lanet kalkıyor, Cinderella ile Rapunzel de prenslerle evleniyor. Tabii happily ever after mantığına şartlanmış kafa için film orada bitiyor. Bitmesi de gerek, çünkü seyirciye bir sürü komplikasyon ve climax sunulmuş zaten. İlk perdeyi bir buçuk saatte anlatabilmiş olmaları bizim suçumuz değil. Müzikalde ikinci perde “yıllar sonra” diye açılıyor, oysa filmde fırıncının karısının hop diye karnı şişiyor, çifte düğünü devler basıyor ve krallığı yaka yıka ilerlemeye başlıyorlar. Ara vermek yok, bir şey yok. Bu kadar büyük bir hatayı nasıl yapmışlar, hala aklım kesmiyor.
Konu buraya geldiğinde insana heyecan veren devli aksiyon sahneleri olabilirdi tabii ama namevcut, olayları yerdekilerin gözüyle görüyoruz. Aslında bir felaket filmi söz konusu olsa bence takdir edilesi bir yansıtma şekli, ama bu noktada izleyenleri heyecanlandıran hiçbir şey yok, çünkü Hollywood kafası diğer masal filmlerindeki “kafamıza göre onu koyup bunu çıkaralım” hatasını yine yapmış ve karakterlerle plotlar darmadağın olmuş. Müzikal derdini iki perdede anlatırken, hikayenin toplanması 3 perdelik süreye sarkıyor, e tabii sinemada olmuyor, millet sıkılıyor. Filmin son 40 dakikasına anlamsız bakmamız bu yüzden. Zaten bir sürü insanın “bitmeden çıktım,” demesinden Into the Woods’un seyirciyi ne kadar yorduğunu anlamamak imkansız.
Nerede O Eski Filmler…
Benim canımı acıtan nokta şu: bundan uzun yıllar önce Hollywood klasik masalların filmlerini yapıyordu evet (Hep Grimm tabii, bazı masalları bizdeki Kemalettin Tuğcu hikayelerinden hallice olan Andersen’e bulaşmazlar), ama bunun kadar, hatta bundan daha fazla kendi masallarını da yazıyordu. Şimdi ise 90’ların pembe dizileri gibi “Masal karakterlerini değişik kombinasyonlarda nasıl bağlarız?“‘a dönüştü olay. Eski çocuk filmlerini hatırlayın; Mary Poppins, Gnome Mobile, David Bowie severlerin gönlünde ayrı bir yeri olan The Labyrinth, her geek’in “Inigo Montaya” adını duyduğunda titremesini sağlayan Princess Bride… Into the Woods bunlardan biri olabilecekken, gereksiz uzatılmış sahneler sonucunda ne yazık ki kıyısından dönmeye bile yaklaşamamış.
Haliyle Into the Woods gibi özünde değerli bir yapımın “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” da dahil üç Oscar’a aday gösterilip hiçbirini kazanamaması ve seyircinin aklında “fırıncının karısı da ne şırfıntıydı” gibi basit bir şekilde kalacak olması gerçekten çok yazık.